Oya Şirin: Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Serkan Özer: 1981 Hekimhan-Malatya doğumluyum. Belirli aralıklarla tayini çıkan anne ve babası öğretmen tipik bir memur çocuğuyum. Babamın önerisi ve teşviki ile tek tercih öğretmenliği seçtim. Üniversiteyi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Sınıf Öğretmenliği bölümünü okuyarak bitirdim. Üniversite yıllarında şiir yazmaya başladım. 2003’te ilk şiirim Ankara’da çıkan Nikbinlik dergisinde yayımlandı. Daha sonralarında Varlık, Sözcükler, Şiiri Özlüyorum, Ada, Eliz, Çini Kitap, Bireylikler gibi çeşitli dergilerde şiirlerim yayımlanmıştır. 2003’te yine bir dergi çıkarma maceramız oldu arkadaşlarla. Kısa bir süre sonra dergiyi sonlandırmak zorunda kaldık. Dergiler her zaman benim önceliğim olmuştu ve yine öyle olmaya devam etmektedir. Koş Kişot adlı kitabımı Klaros Yayıncılıktan çıkararak şiir yolculuğuna devam etmekteyim.
Oya Şirin: Şiirle ilgili bir anınız var mı? Nasıl başladı?
Serkan Özer: Şiirle ilgili bir anım ve çokları elbette var. Samandağ Ortaokulunda Türkçe dersine giren öğretmenimiz bizlere her sene bir şiir defteri aldırır ve zorla en az 30 şiir ezberlettirirdi. Bu zorlama esasında bana ilk zamanlarda çok tuhaf geliyordu ve şiirin o gizemli dünyasına adapte olmamı zorlaştırıyordu. Sürekli bir iyi not alma telaşı şiirlerin önüne geçiyordu. Sınıfımı geçmek için o şiirleri ezberlemek zorundaydım. İllaki şiire karşı bir olumsuz bir tutum oluşturmuştum. İlerleyen yıllarda şiir yazmaya başlayınca bu uygulama için öğretmenime teşekkür ettim. Aslında biraz da utandım.
Üniversite yıllarında ise şiire olan ilgim ve tutkum iyice arttı. 2.sınıfta Türkçe Öğretimi dersine Bursa’dan her hafta bazı günler ders vermek üzere Melih Elal gelmeye başladı. Ne zaman derse gelse elinde bir dergi olurdu, dergiyi masaya koyar ve bu benim hep dikkatimi çekerdi. Haftalar geçti ve bize kendisinin kurucularından olduğu Akatalpa dergisini tanıttı. Ben de arkadaşların çıkarmış olduğu bir öğrenci fanzininde Maviye Öykü takma adıyla şiirlerimi yayımlamaya başlamıştım. Melih Hoca’ya biraz çekinerek de olsa çıkarmış olduğumuz fanzini uzattığımda inceleyeceğim dedi ve Bursa’ya gitti. Bir sonraki hafta ders arasında diğer sınıflardan arkadaşlar Melih Elal’in benim şiirimi sınıflarda okuduğunu söyledi. Bu benim için mutluluk verici bambaşka bir şeydi. Heyecanla bize olan dersini beklemeye başladım ve dersin sonunda yanına gittiğimde bana şiirini okudum evet ama bana yeni şiirlerini her hafta getir dedi. Ben her hafta başı Melih Elal’in Bursa’dan Çanakkale’ye gelişini dört gözle bekledim. Onun da tecrübesiyle şiire olan tutkum iyice arttı. Çok zaman yazdığım şiirlere kocaman bir çarpı atsa da bu tavır şiire olan tutkumu sürekli arttırdı. Yani şiir anılarım ve yolculuğum aslında Melih Elal ile başladı. Sonrası ise uzun bir dergilerde yer alma yolculuğu. 20.yılda ise artık şiirlerimin kitaplaşmasını öneren kardeşimin de desteğiyle Koş Kişot çıktı.
***
Oya Şirin: Şiirlerini hangi duyguyla kelimelere geçiriyorsun?
Serkan Özer: Şiirlerimi genelde çocuksu duygularla kelimelere yüklüyorum. Bir çocuğun sevinci ,hüzünleri, korkuları ve gergin halleri gibi durumları şiirlerimde kullanıyorum. Biraz da bu güncel yaşamımın getirisi. Çocukluk hallerimi çok seviyorum ve sanırım bunlar şiirlerime de yansıyor. Ya da en azından ben böyle yazmaya çalışıyorum. Gerilimli şiirlerim de mevcut ama bunları ölçüsünde yapmaya çalışıyorum. Aslında gündelik yaşamda anlık ve yaşanmış duygu ve düşünceler şiirlerime yansıyor. Şiir, duygu düşünce birleşiminden ortaya çıkar. Şiir sanatı açısından önemli olan bu birleşimin dengesini kurabilmektir. Eğer duygu-düşünce diyalektiği çerçevesinde birleşim iyi bir şekilde gerçekleştirilmişse ortaya şiir yönü güçlü metinler çıkmaktadır.
Oya Şirin: Kelimeleri seçerken duyguların devreye giriyor mu?
Serkan Özer: Kelimeleri seçerken duygular ister istemez devreye giriyor fakat bir kelimeye neyi nasıl yüklediğinize bağlı biraz. Eğer ki bir kelimeye doğru yüklemeyi yaptığınızı düşündüğünüz anda o şiir sizi mutlu edebiliyor. Aşırı duygu yüklü ve açıkça ortada duran kelimeler ise sırıtıyor. En azından beni mutlu etmiyor. Şiirin bütünlüğünden kopuluyor hal böyle olunca.
Oya Şirin: Sence şiiri kelimelere harflere dökmek sendeki hangi bileşenlerden oluşuyor?
Serkan Özer: Şiiri kelimelere harflere dökmek benim için öncelikle klasik olacak ama çok okumaktan geliyor. Özellikle de çok dergiyi takip ediyorum, dergileri ve fanzinleri tek sayfa bile olsa almaya çalışıyorum. Hani elime ne geçse okurum diyenler vardır ya bende de şiir ile alakalı ne bulsam okuyorum. Hatta öğrenci dergilerini de okullardan topluyorum. Dinlediğim müziklerde bile bu böyle. Şarkıların şiirselliği üzerinde çok duruyorum mesela. Tüm bunların güncelliği ya da eskiliği fark etmiyor. Şiirde sadelik, özgünlük ve ses bileşenleri genelde olağan bir şekilde tercihim oluyor. İşin teknik kısımları ise anlık durumlara göre değişebiliyor. Sabit bir kural üzerinde yazmayı sevmiyorum. Aslında insanların gözüne soka soka bakın ben şiir yazıyorum demek bana samimi gelmiyor. Şairin atölyesinde yaşama ve şiirselliğe dair her şey olmalı. İzlediğin bir film, dinlediğin bir şarkı, gündelik yaşamdaki konuşmalar belki de bir kız çocuğunun duruşu ve çağrıştırdıkları olmalı.
Oya Şirin: Yaratıcılık senin şiirinde hangi aşamada devreye giriyor?
Serkan Özer: Yaratıcılık için bir şeyler aramıyorum aslında keşfediyorum. Yaratıcı olmak için çabalamaktan ziyade onu buluyorum. Bu da zaten isteyince olmuyor. Yaratıcı olmayı ne kadar çok düşünürsem esasında o anda bir terslik ve uzaklık oluşuyor. Günlük yaşamda hiç beklemediğim bir anda ortaya çıkan bir söz kelime ya da cümle yaratıcılığı başlatıyor. Gerisi zaten çorap söküğü gibi geliyor. Yaratıcılık şiirlerimde genelde ilk dizelerde ve son dizelerde devreye giriyor. Şair araştırır, keşfeder ama yaratıcılık zamanında artık arayan olmamaktadır. O artık keşfedendir. Yazmış olduğum bir kelime sabit bir şekilde durmamalı o artık kendi anlamının getirileriyle harekete geçmelidir. Diğer taraftan kültürler arası farklılıklar, deneyimler, coğrafi şartlar, tarihi süreçler vb. her türlü olgu, obje ve olay yaratıcılıkta önemli rol oynamaktadır. Yaratıcılık, hayal gücü ve ihtiyaçlar ile de şekillenebilmektedir.
Oya Şirin: Öğretmenlik mesleği hele ki böyle bir dönemde standart devlet memurluğu şekliyle devreye girince şiir yazmak sana nasıl bir özgürlük sağlıyor?
Serkan Özer: Zor tabi işin bu boyutu. Öğretmenlik mesleğinin getirmiş olduğu rol model örnek olma gibi kavramları düşündüğüm zaman elbette şiirlerim etkileniyor. Hele ki bu ilkokul öğretmenliği ise. Özellikle de yayımlanan şiirlerimde bu kısıtladığım özgürlüğe dikkat ediyorum. Çünkü çocuklar ister istemez kitap ya da sosyal medya yoluyla şiirlerimi okuyabiliyorlar. Yönetim anlamında ise memurluğun vermiş olduğu bir kısıtlama oluyor illaki. Belirli çerçeveler içinde tanımlanmış 657 öğretmeni şiirlerinde de sunulmuş özgürlüklere uymak zorunda kalabiliyor. Aslında çok da işim olmuyor benim bu taraflarla. Kim bilir belki ileride toplum olarak eleştiriye ve farklı dünyalara açık bir hale geldiğimizde tüm bunlar aşılacaktır diye umut etmekteyim.
Oya Şirin: Hiç düşündün mü? Kendi ismin dışında nick name diyorlar gençler sanırım şimdilerde ya da bir şair lakabının olmasını.. Belki bu tür bir anın bile vardır.
Serkan Özer: Bu da mutluluk verici. Kendi ismim dışında bir lakap kullandım o da üniversitede çıkarmış olduğumuz Çekçeko adlı fanzinde oldu. Bunu da açıkçası arkadaşlara bırakmıştım. Ben şiirimin derdindeydim açıkçası. Lakap koyulması biraz mecburiyetten idi. Fanzinin yasal dayanağı ile alakalı bir durumdu. Arkadaşlar öyle uygun görmüşlerdi. Öyle kaldı. Sonrasında hiç düşünmedim lakap kullanmayı açıkçası gerekte yok.
Oya Şirin: Senin şiirlerini okumaya başladığımda az buçuk sosyal medya takibimin de aracılığı ile bu tür bir söyleşi yapma isteğimi değerlendirdiğin için teşekkür ediyorum Sevgili Serkan.
Serkan Özer: Ben teşekkür ederim Oya Şirin.