-Halit PAYZA-
26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından yapılan katliamda 106'sı kadın, 83'ü çocuk 613 Azerbaycanlı yaşamını yitirdi. Savaştan önce 2.605 ailenin barındığı, 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası yok edildi, katliamda yaşamını yitirenler uzun süre toprağa verilemedi. 487 kişi ağır yaralandı, 1275 kişi rehin alındı, 150 kişi ise kayboldu. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde yakıldıkları, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görüldü. Bu insanlık dışı uygulama hamile kadınlar ve çocuklara da uygulandı. Bir başka katliam 8,373 kişinin katledildiği 11-22 Temmuz 1995 tarihli Bosna-Hersek'in Srebrenitsa kentinde General Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından yapılan ve beş gün süren Srebrenitsa Katliamı. Katledilenler arasında tıpkı Hocalı Katliamı’nda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar vardı. Katliamın bir başka yönü Hollandalı Komutan Thom Karremans’in kendisine sığınan 25 bin mültecinin güvenliğini sağlamak ve yaşamını gözetmek yerine mültecileri ve şehri Sırplara teslim etmesi. Srebrenitsa'nın Tanjarz Kırsalı'nda tam 10000 kişiyi esir alan askeri grup Mladiç'in emriyle esirleri öldürmeye başladı. 8300 kişi öldürüldü, kalan 2700 kişi serbest bırakıldı. Öldürülenlerin cesetleri parçalandı.
Tarih insanın insana yaptığı katliamların tutanaklarıdır. Katliamları ancak insan ötekileştirdiği insana yapabilirdi. İnsanlık tarihi biraz da bu yüzden katliamların tarihidir. Christopher Columbus rastlantısal olarak Amerika’ya keşifle birlikte katliamı da götürür. Columbus için Amerika’nın en eski halkı olan yerliler köledirler, onları insan olarak görmez hizmetkâr olarak görür ve elli kişiyle ülkede bulunan yerlileri boyun eğdirebileceğini, istediğini yaptıracağını söylemekten kaçınmaz. Sayıları 70 milyonu aşan yerli nüfus bugün yalnızca 2 milyon kadardır. Diğerleri Columbus’la başlayan katliamlarla diri diri yakılarak, çarmıha gerilerek yok edilmiştir.
Avustralya kıtası yerli halkı olan Aborjinler de İngiliz sömürgeciler tarafından, 1770’de James Cook’un kıtayı keşfetmesinden sonra katledildiler.
Amerika Birleşik Devletleri bugün de kendi toprakları dışında kan döken seri katliamcıdır. Vietnam’daki My Lai köyü katliamında Rangers 23. Piyade Taburu, köydeki erkekleri öldürmekle kalmadıkları gibi, hareket eden her canlıya ateş ettiler, silah zoruyla kadınlara tecavüz edildi. Katliamların ortak özelliklerinden biri buna Hocalı, Srebrenitsa, Çorum, Maraş gibi katliamlarında olduğu gibi çocukların öldürülmesi ve kadınlara tecavüz edilmesidir.
Başka katliamlardan da örnekler verilebilir. Örnek olsun Kıbrıs’ın Taşkent, Atlılar, Terazi, Muratağa, Aleminyo ve Sandallar köyündeki Rum ve Yunan askerlerince yapılanlar. Bir milyon Cezayirlinin katledildiği, cesetlerin ağaçlara asıldığı Fransızların Cezayir’de yaptığı katlim… Azerbaycan’da Ermeni ve Nesturilerin gerçekleştiği Cilovluk Katliamı, Nazi Toplama ve İmha kamplarında yapılanlar, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan iki nükleer bomba. Bu katliamlara daha niceleri eklenebilir. Her geçen gün tarih insanın insana yaptığı katliamları yazmaya, katliamlara yeni bir katliam eklenerek insanlığın en vahşi yüzünün portresi çizilmeye devam ediyor. Geçmişteki katliamlar insan soyunun gelecekte yapacakları katliamların da teminatı.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür ancak kimi zaman bellek unuttuklarını anımsamaya da mahkûmdur. Alt bilinçteki unutulanlar, çatlağını bulan su gibi farklı biçimde bilince ulaşabilir. İşte Nilüfer Açılan Yıldız “Aybeniz”3 ve “İlka”4 adını verdiği şiir kitaplarıyla unutulanları anımsatıyor. İçinde çocuk gülümseyişleri saklı şairlerdendir Nilüfer Açılan Yıldız.
Aybeniz Hocalı Katliamı’na tanık olan Aybeniz Garagile Gafarli’ye ve Hocalı Katliamında yaşamını yitirenlere adanmış. İlka, Srebrenitsa katliamında yaşamını yitirenlere. Aybeniz Garagile Gafarli Azerbaycan’da yayımlanan Türk Dünyası gazetesinin de sahibi. Nilüfer Açılan Yıldız, kendisi gibi şair olan Aybeniz’i Azerbaycan gezisinde tanır, Hocalı Katliamına ilişkin anlattıklarından etkilenir, katliam fotoğraflarının bulunduğu müzeyi gezince kalbinin kırıldığını, insan olmaktan utandığını duyumsar. Aybeniz katliamdan kaçmayı başaranları evlerine alır, yaralarını sağaltır ve onları barındırır. Nilüfer Açılan Yıldız Türkiye dönüşü insan olmanın sorumluluğuyla Aybeniz’i yazar, bu katliama seyirci kalanları suçlar. Aybeniz’de Nilüfer Açılan Yıldız, teolojik ölüm öncesi ritüeli olarak katliamda yaşamlarını yitirenlerin bir yudum su beklentileriyle açar şiirlerini.
“bilmem ki nerede
ne haldesiniz
belki bir yokuş kavşağına çiçek dikmekte
belki de görünmez yerlerde, ah!
bir yudum su beklemektesiniz!”
Freud, İnsan türünün yazgısını belirleyen anahtar sorunun kültürdeki ilerlemelerin, saldırganlık ve özyıkım itkilerinin toplu yaşam içinde yol açtığı bozuklukların üstesinden gelme olasılığının olup olmayacağı olduğunu yazar. Sigmund Freud ‘Uygarlığın Huzursuzluğu’nda5 insandaki dürtülerden birinin ilkel biçimdeki hayvansı güdüler olduğu söyler. İnsan uygarlıkla ilkellik arasında bocalar, bu bocalama insanın trajedisini oluşturur, insan bu iki dürtü arasında var olmaya çabalar. Ne var ki bütünüyle ilkel dürtülerinden kopamaz, onları bastırmaya, bilinçaltına itelemeye çalışır. Bilinçaltına itilen ilkel dürtüler yok olmaz, orada yeniden bilince sızacağı ana kadar durur. Bilinçaltı, belleğin en ilkel gereksinimlere ilişkin dürtülerini barındırır. Nilüfer Açılan Yıldız ‘Bu kaçıncı Perde’de bu dürtüye dikkat çeker.
“zaman alır Aybeniz
değişmesi insanın
taşın aşınmasına benzer
kalbe düşen güzel suretinden duru niyetin
duymak ilk fısıltıyı, zaman alır…”
‘Biraz kal omzumda’da ilkellikle uygarlık arasındaki huzursuzluğun benlikten bizliğe geçişle gerçekleşebileceğini söyler.
“ziyanı yok, araya bir ‘kes’, bir ‘es’ daha koyarız
çocuklar doğar kıyım ile kıyam arasında
uzadıkça uzar mesele
kanımızda mühür açılana dek
Aybeniz
onlar, şunlar, yani hepimiz
‘biz’ olana dek sürecek muhabbetimiz”
‘Her zamanda zamansızlar var’da ilkellikten uygarlığa geçişi mola vermekle özdeşleştirir. Ne var ki bu geçiş hep ilkellikten uygarlığa olmayabilir, uygarlıktan ilkelliğe dönüş olarak da gerçekleşebilir. Nilüfer Açılan Yıldız, ilkinden yanadır, umut oradadır.
“nedendir bu molalar hatırladın mı Aybeniz
iki cihan var
ne yana geçecek öbür gurbet
hadi katla semaları
bizi bulur elbet peşimiz sıra gelen
iki tarafta da biter hasret”
İlka’ya gelince… İlka Srebrenitsa katliamında yaşamını yitirenlere adanmıştır. Osmanlıca ‘atma’, ‘bırakma’, ‘terk etme’ gibi anlamlar içeriyor. İlka, Bosna Hersek’te Sırplar tarafından tecavüz edilen kadınların dünyaya getirdikleri Nefret Çocukları’nı simgeliyor. Yaşları on ile atmış arasında bulunan binlerce Boşnak kadınına tecavüz edildi. Tecavüzcülerinin çocuklarını doğuranlar onları öldürme kararı aldılar. Öldürülmeyenlerin birçoğu terk edildi, yetimhanelere gönderildi ya da evlatlık verildi. Tecavüz mağdurlarının mağdur çocukları bugün de seks işçisi olarak her gün tecavüze uğruyor. Her mağduriyet kendinden sonrası için de yeni mağduriyetlerin ve yeni Nefret Çocukları’nın gerekçesi. Nilüfer Açılan Yıldız’ın İlka’sı bu karardan kurtulan çocukları simgeleyen on üç yaşındaki bir çocuk. ‘Sarı Çığlık’ şiirinde doğum yaptıktan sonra anneannesi tarafından Nefret Çocukları’nın öldürülerek gömülmek üzere İgman Dağı’na götürülürken yolda çocuğu öldürmeye kıyamayan, ağılda koyunların arasında büyütülen İlka anlatılır.
“sonsuz gökyüzüne baktım
acısından silkindi yüreğim
seni ebe kadının elinden aldım
sardım bir bez parçasına
aklımda İgman Dağı’nın etekleri
bulandı içim
Sırp askerlerinden doğan bebeklerin
düşündükçe gömüldüğü yeri”
Nilüfer Açılan Yıldız önsözü niteliğindeki dizeriyle açıyor İlka’yı.
“Ne zaman pencereyi açsam
Beyaz güvercinler uçuşur
Potaçari Anıt Mezarlığı’na doğru
Masal bakışlı çocuklara yurt edilen”
Potoçari Anıt Mezarlığı'nda toplam 6 bin 504 kurbanın mezarı bulunuyor. 1995’deki Srebrenitsa Katliamı kurbanları anısına 2003 yılında Srebrenitsa'da Potočaride bir arazi soykırım kurbanları için bir anıt-mezara dönüştürüldü. Anıt-mezar 20 Eylül 2003'te açıldı. Bill Clinton anıt mezarın açılışında “Güç düşkünü kötü insanlar, sırf kimlikleri yüzünden bu iyi insanları öldürdüler. Ama Srebrenitsa Avrupa'daki soykırımların sonunun başlangıcıydı. [...] Biz bu korkunç suçu hatırlayacağız, çünkü unutmamaya cüret ediyoruz, çünkü soykırım çılgınlığında hayatları söndürülmüş, birçoğu çocuk olan bu masum canlara hürmet ediyoruz. [...] Umuyorum ki "Srebrenitsa" ismi her telaffuz edildiğinde, dünyadaki her bir çocuk, kendi dini ve kültürel miraslarındaki gururun, farklı olanları öldürmeye ve insanlıktan çıkmaya sebep olmaması gerektiğini hatırlayacaktır. Umuyorum ve dua ediyorum ki Srebrenitsa, dünyadaki herkes için, insanlığını hatırlayacağı bir dönüm noktası olacaktır. [...] Tanrı Srebrenitsa'nın çocuk ve erkeklerini ve kalıntılarının yattığı bu kutsal alanı kutsasın” sözlerini söyledi. Kızılderili katliamlarını yapan, yerküreyi, özellikle de Ortadoğu’yu kana gölüne çeviren bir ülkenin başkanlığını yapmış birinden bu sözleri duymak ironik olsa gerek.
İlka üç bölümden oluşur. İlk bölümde anneannenin çocuğa seslenişi, ikinci bölümde çocuğun bilmediği babasına seslenişi, üçüncü bölümde de şairin dünya milletlerine sitemi dile getirilir. Nilüfer Açılan Yıldız İlka’da yer alan ilk şiiri babaannenin on üç yıl önceye ilişkin anılarını dizelere döker.
“bundan on üç yıl evvel
Sabahara karşı uğuldadı toprak
Bir kara duman kapladı arşı
Sandım ki dağlar üstümüze yürüdü
Bağırdı yer, yerinden koparak
Olan bitene şaştı kaldı yedi düvel
(…)
O gün toprağa döktüm eteğimdeki erdemleri…
(…)
Günlerce güneşi gizledi seher
Daha da uzadı günler o hengâmede
Ne saklanan
Ne karşı koyabilen kurtardı canını
Döktüler
Dereye binlerce gencin kanını
Belki de bu yüzden hep kırmızı açar gelincikler”
Bu yüzden “Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış”.6
---------------------------------------------------