Süreyya Akçay insandan arındıkça, doğayı ve dengeyi hissetmeyi deniryor şiirinde. Kısa dörtlükler, ders çıkarımlı cümleler, çok yerde ses ve hece uyumunun sistematiğinde yazılmış. Doğanın ritmini işleyişini ve doğasının kendi bedeniyle, aşkıyla yoğurarak dile getiriyor. Günlük yaşam rutinlerinden felsefi edimlere ulaşıyor. Benzemeler, nitelemeler, mani tekerleme tarzına ulaşan naif, doğayla uyumlu bir
müzik yakalıyor kitabında. Hayatın sertleşmediği ve sertleştiremediği şeylere, natürel olana karmaşıklaşmamışa ulaşıyor . Oluruna bırakmanın baş dönmesi diyebilirim kitaba.
bir gece sabaha kadar
söktüm kendimi
esmer kuru çıplaklığıma
astım bana ilişen herşeyi
çilelerce oldum yoldum da bedenimi
eksiltemedim tenimden tek ilmeği.(Deli Tozu-Sayfa.7) Yavaş yavaş tadını çıkara çıkara, kendini ilk defa görüyormuş gibi soyunarak ulaştığına aşkla sarılıyor. Ve çıkardığı her parçanın da onda bıraktığı lekelere saygıyla bitiriyor şiirini.
mısır patlatırdı onların anneleri
bombaların isi yoktu gözlerinde
gözlerinde ışıklı şarkıları
renkli bilyelerde kırılgan dünyları
bir masum yakan topları vardı.(İnci Boncuk-Sayfa.12) Başka yaşamlara bakışında ve işleyişinde çocuksu bir hayret var. O çocuk gözlerimiz iyi ki her yaşta var.
sonra kadın oldum
hiç dövülmemiş yastıklar gibi
bulamadılar yumuşak yanımı
koynumda barınamadılar
astım çamaşır iplerine
dövdüm kabarttım yüreğimi.(Zamanım Ne zaman-Sayfa.21) Zamanın ve yaşamanın insanda sertleştirdiği, nasırlaştırdığı tüm dövmeleri gururla sergilemek gibi.