Sosyal Medya Şiire Düşman!


Sosyal medyada “katı olan her şey buharlaşıyor.” Edebiyat her şeyden önce bir disiplindir. Geleneği vardır. Kanonları vardır. Klâsikleri vardır. Bir edebiyat eserinin, her şeyden önemlisi, bir üslûbu vardır. Üslûp sahibi olmayan bir yazar edebiyatın kulvarına giremez. Bu saydıklarımızın hiçbirini sosyal medya ortamında bulamayız. Sosyal medyada klavyenin başına geçen herkes sanal bir ‘yazar’ kimliği edinerek her şeye müdahale etme hakkını kendinde görüyor olabilir. Ancak bu müdahale sanal âlemin kendi simülakrları içinde kaybolmaya mahkûmdur. Sosyal medyanın işlevsel bir şekilde kullanılması için kullanıcıların farkındalık kazanmaları ve bilinçlenmeleri gerekmektedir. Aksi halde, karşımıza büyük bir bilgi kirliliğinden başka bir şey çıkmayacaktır. Sosyal medyanın kitle psikolojisi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, görsel ve işitsel bir müdahalenin gerçek edebiyata değil de edebiyat dışı olana yapılabileceğini söylenebilir. Tehlike, gerçek edebiyat ile edebiyat dışı olanın birbirine karıştığı noktada başlamaktadır. Edebiyat elbette ki bu müdahaleye yenilmez. Fakat okur bu müdahaleden zarar görebilir.

 

Sanal Âlemde “Kalıcı” Olmak!

 

Sosyal medya ortamında üretilen metinlerin “kalıcı” olma olasılığı pek fazla değil. Her şeyin hıza dayalı olduğu bir ortamda temel özellik gelip geçiciliktir. Sosyal medyada bir metin yazılmaya başlandığı anda eskimeye de başlamış demektir. Zaman tünelindeki paylaşımları düşünün. Her şey ışıklı bir ekrandan akıp gitmektedir. Bu durum, metin okuma, çözümleme ve yorumlama alışkanlıkları üzerinde de olumsuz etkiler yapmaktadır. Ancak sosyal medya bir referans platformu olarak faydalı bir şekilde de kullanılabilir. Metadatalarla, hiperlinklerle eskiden kütüphanelerin kartotekslerinde harcanan zamanın çok az bir kısmını kullanarak istediğimiz kaynağa ânında ulaşabiliriz. Walter Benjamin’in kütüphanesini veya Marcel Proust’un okuma üzerine yazdıklarını düşündüğümüzde dijital çağın sosyal medya platformları yaratıcı fikirler için sonsuz olanaklar sunmaktadır.

 

Sosyal Medya’da “Şöhret” Olmak!

 

Bugün “şöhret” olmanın çok kolay yolları var. Sosyal medya kendini göstermenin yollarından biri olarak cazip bir seçenek gibi duruyor. Gençler ilk kitaplarını erken yaşlarda yayımlatabiliyorlar. Eskiden şairler dergilerden yetişirlerdi. Her dergi başlı başına bir okuldu. Şiire yeni başlayan şairlerin şiirleri önce dergilerde yayımlanırdı. Ben de aynı süreçlerden geçtim. Şiirlerimi önce dergilerde yayımladım. 15 yaşımdan 26 yaşıma kadar yazdığım şiirleri teksir kâğıdına daktilo ile temize çekerek her yıl sonunda bir fotokopicide çoğaltıp ciltlettim. Ve bu dosyaları çevremdeki şairlere, yazarlara, arkadaşlara dağıttım. Bunu yaparken şiirlerimi paylaşmış olmaktan başka hiçbir beklentim yoktu. Günümüzde sosyal medyadaki paylaşımlar için aynı şeyi söylemek zor. Bir okur olarak değil ama bir yazar olarak matbaayla geç tanıştım! İlk şiir kitabım 29 yaşımda yayımlandı. Fakat bunun zararından çok faydasını gördüm. Dosyaları imha etmek kolaydı. Şiir kitabı kurmanın zor bir iş olduğunu Dağlarca’dan öğrendim. Dağlarca’nın 1999 yılında yayımlanan İmin Yürürüşü / Biçimlerle Soyunmak adlı kitabını Dağlarca ile beraber çalışarak yayına hazırladık. Bu kitap Dağlarca’nın daha önce yayımladığı Uzaklarla Giyinmek (Sığmazlık Gerçeği) adlı kitabın tamamlayıcısıdır. O sıralar 21-22 yaşlarındaydım. Bu iş haftalarımızı almıştı. Benim için çok önemli bir tecrübeydi. O zamanlar sosyal medya yoktu.