Tekin’de Masalsı Gerçekçilikten Soyut Gerçekçiliğe – Canan Aktaş

FacebookTwitter

Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm ve Berci Kristine Çöp Masalları romanları ilk basıldığı zaman, solun hedefi olmuş çok eleştiri almış anlatımındaki farklılığı ile birçok tartışmalara neden olmuştu. Yoksulluğu ve kent içinde yaşayan yoksulları anlattığı bu romanlar, anlatımı ile o dönem sol edebiyatçıların pek de karşılaşmadığı ya da okumadığı bir dil kullanması, kurması nedeniyle gerçekçiliğe başka bir boyut getirmiş romanlardı. Bu kitaplar yoksulluk edebiyatı yapmadan yoksulları anlatan, şehirlere taşınmış göç etmiş toplumun başta gettolaşarak sistemin içine karışması ya da karışmaması gittikleri yerleri kendilerine has bir güzellikle ve toplumsal alışkanlıklarla doldurmalarını anlatan, romanlardır. Yoksulluğu olağan üstü bir dünya kurgusu içinde anlatmasıyla belki yayınlandığı zamanda pek de anlaşılmamış, kalıplaşmış sol literatüre uymadığı için eleştiriler almıştır.

Son dönem kitaplarından olan “Ormanda Ölüm Yokmuş” ise aslında bir yol öyküsü; iki kişinin ormanda yürüyüş sırasında geçmiş, gelecek, hayat, intihara yaklaşma, intihar, aşk, yaratım, sanatsal yaratı, bağımlılık, doğa ve hayatı görme biçimleri hakkında konuşmalarıyla geçen, geçmeyen bir zaman ve mekan içinde geri ileri dönüşlerle anlatımın derinleştiği bir kitapla buluşturuyor okuyucuyu Latife Tekin. Bu anlatımlarda tamamen olmasa da farklı bir kapı aralamış hayata başka bir felsefi tartışmadan bakan Latife Tekin romanı görüyoruz.

“Yaşamın ortasına elbirliğiyle bir delik açmışlar, sanki onun görmesi gereken bir şeye bakıyorlardı.” (Sy15)
Hayatın delileşmeye doğru giden tarafında, biraz daha gerçekçi duran Yasemin karakteri kitapta bir denge gibi durması için tasarlanmış bir karakter. Özellikle deliler tarafına çekilmekten bahsederken, o ince çizgiden bahsederek görülenden farklı bir dünya algısıyla karşılaşan okuyucuyu şaşırtıyor Latife Tekin. Emin karakteri, sevgilisinin gidişiyle başka bir varoluşsal yaşam kurma çabası ve bunun üstüne Yasemin’le konuşmalarıyla yaşadığı hayatı her yönüyle sorgulamasıyla karşımıza çıkıyor.

“Yapraklar da bulutlar gibi rüzgârı görünür kılıyor, yaprakların kıpırtısı, bulutların hareketi olmasa boşluğun ürkütücü derinliği ile yüz yüze kalırdık”(s16)
Kitaptaki doğa, yaratıcılık, sanatsal yaratımla eşleşen farklı görme biçimleri onun varoluşsal felsefeye şöyle bir değinip geçmesi ve soyut bir doğa etkisi üstünden farkında olmadığımız birçok doğal etkiyi ve hayatta insanın dışında da bir hayatın var olduğunu, hatta insan tarafından engellenemeyen bir hayatın varlığını özellikle hissettiriliyor. İki arkadaşın iç hesaplaşmaları, hayat değerlendirmeleri, acıyla buluşmaları birbirlerinin yaratılarını eleştirip değerlendirmeleri kitabın kurgusunu gerse de aslında paylaşım ve iç savaşların paylaşıldığında ve değerlendirildiğinde belki sizi farklı bir yöne savuracağını, karakterlerdeki davranış şekillerinde görüyorsunuz. Doğayla paylaşılmayacak şeyin olmaması, güzeli ve bilgiyi arama (ormanda var olan Lale ağacını arama ), elindekilerle ve biriktirdiklerimizle yaşamak, amaçlar ve o amaçların sizi savurduğu yer başka başka olduğunda yaşamın şeklini değişkenliği kahramanlara yansıyor kitapta. Yurt’un öylesine yaşamın içinde intiharı, diğer kahramanlarla kurduğu diyalog ve davranışlar sözünde durmanın anlatımı (Yurt’un sevgilisinin eserlerini çöpe atması )sözünde durma erdeminin bir değer olduğuna ilişkin anlatımlar ve kurulan yaşam boyu bağlantıların insanı başka türlü davranışlara sürüklemesinin anlatımı, kitapta okuyucunun yüzüne tokat gibi çarpıyor.
“‘Ben senin gibi çocukluğumdan beri öykü yazsaydım boynuma siyah bir bez dolardım, yazarlar hep bir şeyin yasını tutuyorlarmış gibi gelmiştir bana.”(s33)
“Senin yanlışın şurda kâğıtları silinmesi gereken şeylerle doldurmuşsun”(s34)
Yazım süreci eleştirileri ve onun gerektirdiği davranış biçimleriyle anlatılan eleştirel değerlendirmeler kitabı ayrı bir düşünsel alt yapıya oturtuyor. Yasemin’le Emin karakterlerinin orman yolculuğu sırasında konuşmaları hayatın farklı her alanını konuşup tartışmaları okuyucuyu bir düşünce serüvenine de götürüyor. Kitaptaki rüzgar anlatımları belki Berci Kristine Çöp Masalları’ndaki gibi çatıları uçuran olmasa da onunla yaşamaya alışmış insanın ,engellenemez bir doğada olduğunu fark etmesini, alışılmış ve içinde yaşanılan doğanın insana yaşam örnekleri vermesi ve hayatın içindeki hemen hemen her konuda düşünülmesini sağlıyor. Yeni dönem romanlarından Aşk İşaretleri’nde ise gerçekliğe, şimdiye yada insan ilişkilerine pekte uymayan (Nezir, Yener, Gülhan, Cihan )arkadaşlar arasındaki açık sözlülük, yalınlık, bir birin anlamaya çalışma, sessizlikle söylenen kelimeler, kahramanların iktidarda kalma çabası dikkati çekiyor.

”Otur ..hadi.. merakını yenmeye çalış. Yoksa niye geldiğini anlayamazsın, gelişin havaya gider.”(s67Aşk İşaretleri)

Gelecek ve geçmiş tartışması kitapta sürekli gidiş gelişlerle anlatımı destekleyen bir taban oluşturuyor. Geleceği kıskanmak, geleceği gelecekte yaşayanlardan kıskanma düşüncesi bu güne yetişemeyen insanla pek de bağdaşmayan bir düşünme sürecine götürüyor, çünkü biz bu günü değerlendirirken geçmişle bağlantı kurarak eleştiriyoruz ya da bugüne geçmişten bakıyoruz.
“Gözü gelecekte de, düşünceleri eski kaçıyor, insan düşünceleri açısından hep geçmişte kalacak bir canlı bence.”(Ormanda Ölüm Yokmuş)
İçsel değişim süreçleri insanın acısının iç hezeyanlarıyla eşleştirmesi Ormanda Ölüm Yokmuş ve Aşk İşaretleri’ndeki anlatımda kullanılan dilde şiirsel bir anlatımla diğer kitaplarından belki bu anlamda farklı bir Latife Tekin diliyle karşılaşıyoruz.
Latife Tekin bir röportajında;
“gövdemden bir ateş geçti ve o kaldı .”diyor yazdığı romanlar için. Çocukluk bağlantıları unutulmayan ve taşınan acının insanlığın bütün yaşamına yayılması, ormanda ve biriktirilmiş bir çekmecede toplanan yapraklar gibi sadece güzellikleriyle nesnel bir yaratı oluşturma çabası aslında, yaşamla ölüm karşılaştırmaları ve yaratılan sanatın nesnelliğinin tartışmalarla anlatıldığı olay kurgusu kitaptaki karakterleri bir yaşam bilgisine götürüyor. Bunun anlatımsal vurgusu Emin karakterinin Yasemin’le yaş farkının vurgulanmasıyla ortaya çıkıyor.

Ormanda Ölüm Yokmuş’da kadın olduğu için yargılardan kaçınan bir yanı var onu böyle bir alt düşünce diliyle anlatırken aslında kendinden memnun insan olma deneyimlerine sürükleyen bir yazar görüyorsunuz. Ormanın yaban bir alan olması ve orada öğrenilenin bizi bir bilgiye götürüyor olması, benzeştirmelerle kadınların değişim ve dönüşüm korkularına da götürüyor okuyucuyu. Konfor alanından çıkmak her insanı korkutur ama bu da aşılması gereken bir şeydir.
“Tabi, kadınsın… Kadın olduğun için ormanda dolaşmak seni korkutuyor, orman, kadınların gezip dolaşacaklar bir yer değil, gelmekten vazgeçersen canım biraz sıkılır elbette, ama evinde otur, kadınlar en çok evlerinde oturduklarında mutlu oluyor.”(Ormanda Ölüm Yokmuş)
Latife Tekin yazma ve yaratma sürecini tanımlayan bir anlatıma da rastlıyoruz Aşk İşaretleri’ nde: “Ağzımın karanlığında pul pul uçuşan harfleri görüyorum. Alnıma doğru bir yükseliş… Elimde düşüncelerin hayali ağırlığı var.”(Aşk İşaretleri)

Aşk İşaretleri şiirsel anlatımı ile sayfaların her satırına bulaşmış imgesel derinliği ile şiir kitabı olacakmış ta roman olmuş hissi veriyor okurken. Hayatı derinden sessizce algılamanın anlatımı ve onu hayat felsefesi yapmaya yönelik ibareler iktidar olma, arkadaşlık, birisine karşı duyulan karşılıksız beklentisiz sevgi ve öyle oluşu kabullenme kitapta dört yoksul gencin geçmiş ve bu günü öğrenme ve birbirleriyle ilişkilerinde hayatta kalama süreçleri anlatılıyor…

“İçimde hala hışırtılar yoluyla sessizleşmek isteyen bir hayatın olması güzel.”(s.31 Aşk İşaretleri)
“gördüklerimizi anlatıp görünmez olana ulaşacaksak…”(s32 )diyen yazarın aslında yazarken yapmak istediğinin bu olduğunu ve Latife Tekin kendini romanlarına iyi saklamış bir yazar olduğunu görüyorsunuz.

“Dünyada bazı insanlar uçurumlarıyla dolaşır. İçime düşerseniz çıkamazsınız sonra .”(s33-Aşk İşretleri)
Sessiz anlatımlar içsel derinliğe ulaşma, dünyayı sadece insan ilişkileriyle değil de bir bütün olarak anlatma ve dışımızdaki ayrı dünyanın algılanması, Latife Tekin’in romanlarını ve anlattığı hikâyeleri ayrı bir yere koyuyor. Aslında o bir hikâye kurucu ve hikâyeyi anlatırken, hikâyesinin aldığı yolda ona belki bir şeyler öğretiyor, katıyor. Bunun için ilk kitabından bugüne kadar bir değişim var ve bu değişim masalsı gerçekçilikten soyut gerçekçiliğe doğru bir eğilim var ve bu da kurgusal romanlarını normal hikâyeleri ya da basit bir alt yapısı, çizgisi olan hikâyeleri anlatırken farklılaştırıyor ve ayrı bir dil bilinci ve görme biçimi katıyor okuyucuya. Soyut bir hayatın içinde gerçek insan yaşamları kurguluyor aslında. Başka bir içsel yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu ki bu anlam arayışına da götürüyor.
“Kelimeler anlardan kuvvetli. Nereye baksam üstüme kurulan hikâyenin altında kalarak titrediğimi görüyorum.”(s.64-Aşk İşretleri)
Belki de böyle titretiyor ya da tüylerini diken diken ediyor okuyucunun aynı zamanda uykuyla uyanıklık arasında yararsızlık acısı çekmesini sağlayarak.
“Kim ister uykuyla uyanıklık arasında yararsızlık acısı çekmeyi ?”(s82 -Aşk İşretleri)

Canan Aktaş
Alıntılar: Ormanda Ölüm Yokmuş – Metis edebiyat
Aşk İşaretleri -Can yayınları

FacebookTwitter
FacebookTwitter