“Yaralarım aşktandır” demişti İranlı kadın şair Furuğ Ferruhzad, çekinmeden, cesaretle.
Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 yılında Tahran’da doğdu. İkisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı.
Babası, Albay Muhammed Ferruhzad, ordudaki disiplinli, baskıcı kuvvetini evde de sürdürüyordu. Sert ve otoriterdi. Geleneksel ataerkil toplumun kadına her zaman emreden tipik bir yansımasıydı.
İran, o yıllarda çalkantılı günler yaşıyordu. Rıza Şah, sol aydınları içeri atmıştı.
Rıza Şah, bir modernleşme olarak gördüğü; eğitimin, medrese eğitiminden okula çevrilmesi, kadınların batılılar gibi giyinip kuşanmasını öngören kılık kıyafet reformuyla kadınların örtünmesini yasakladı. 8 Ocak 1936’da hayata geçirdiği “reformla” kadınların başörtüsünü zorla açtırdı. Kadınların başını örterek dışarı çıkması yasaklandı. (1979’da İran İslam Cumhuriyeti kurulduğunda, İranlı kadınlar bu kez de başını örterek dışarı çıkmak zorunda kaldılar.)
Furuğ, bu karmaşık, sancılı, zor süreçte babasının zengin kütüphanesinde okuyarak büyüdü.
Kemalülmülk Sanat Okulu’nda okurken daha on altı yaşındaydı ki annesinin kuzeni, mizah yazarı Perviz Şapur’ a âşık oldu. Şapur, Furuğ ’un iki katı yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkı nedeniyle ailesi bu evliliğe karşı çıktı. Furuğ, boyun eğmedi, hatta “Vermeseniz kaçarım” dedi.
1951’de evlendiler.
Furuğ’ un ilk şiir kitabı Tutsak 1952’de yayınlandı.
1953’te oğulları Kamiyar doğdu.
Perviz Şapur’ la Furuğ 1954’te boşandılar. Şeriat kanunlarına göre evlat babanındı. Furuğ bir daha oğlunu göremedi. Perviz Şapur bu yasal hakkını zalimce kullandı, oğul Kami’yi, Furuğ’a göstermedi.
Furuğ, oğlu Kami’ye sesleniyordu:
“Seni istiyorum
Asla koynuma almayacağım
Sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün
Ben bu kafeste bir tutsağım”
Ya oğlundan vazgeçecekti ya şiirden.
Zor bir seçimle karşı karşıyaydı Furuğ. Her iki seçeneğin de ağır bedeli vardı. Şair, şiiri savundu. Koca evini ve oğlunu terk etti.
Bunalıma girdi, tedavi gördü. Şiirden vazgeçmedi. Tek sığınağı şiirdi. Şiirle hayata tutundu. Şiir, tutsaklığa isyandı. Ataerkil kültüre, baskıya, şiddete, kadını görmezden gelen bakışa karşı çıkıştı. Aşkı, şiire akıttı. Haksızlığa şiirle başkaldırdı. Yalnızlığı, ezilmişliği, soğuk geceleri, terk edilmişliği şiirle aştı. Acıya öfkesini şiirle haykırdı.
Aşktan yaralarını sadece şiire gösterdi. Şiirlerinde; sevişmenin lezzetini, günahı, tedirginliği cüretkârca yazdı.
Furuğ, şiirinde hep açık sözlüydü. Sözünü sakınmadı. Kadın şair olarak, şiirde kadını savundu, kadını anlattı. Cinselliği öne çıkaran şiirler de yazdı. Bu şiirler Furuğ’ un “lanetlenmesine” neden oldu. Furuğ için akıl almaz yazılar yazdılar. “Fahişe” olarak suçladılar. Geleneksel bir toplum olan İran’da bu suçlamaları göğüslemek bir kadın için hiç de kolay değildi.
Furuğ, eril baskıya, topluma egemen ikiyüzlülüğe karşı cinsel başkaldırısını gizlemedi. Yaşadıklarını, özlemlerini, arzularını şiirlerinde dile getirmekten vazgeçmedi. Ama saman alevi gibi parlayıp sönen; piyasanın diline düşen, arsızca düşürülen kısacık aşklardan yorgun ve bitkindi.
***
1958 yılında İbrahim Golestan ile tanışması Furuğ’ un hayatını değiştirdi. Golestan, İran’ın en tanınmış öykücü ve senaristiydi. Evliydi, çocukları vardı.
Furuğ, Golestan film stüdyolarında çalışmaya başladı.
Furuğ, yeteneğini sinema alnında da göstermek için yola çıktı. O yolu açan, sevdiği, âşık olduğu İbrahim Golestan’dı. 1959 yılında dil ve sinema eğitimi için Londra’ya gitti.
1962 yılının ilkbaharında cüzamlılar hakkında film yapmak için Tebriz yakınlarında Bababağı Cüzamlılar Evi’ndeydi. Cüzamlılarla birlikte aynı evde kaldı. Sonbaharda Ev Kara’dır filmini çekerken yazılı bir senaryoya bağlı kalmadı. Cüzamlılarla yaşadığı her şey aklındaydı zaten.
Cüzamlılar Evi’nde oğlu Kamiyar’ın yaşında cüzamlı bir ailenin oğlu Hüseyin Mansur’u evlat edindi. Oğluna olan hasretini Hüseyin’le gidermeye çalıştı. Kendisine yapılan zulme Hüseyin’i severek karşılık verdi. Bir anne olarak Hüseyin’i severek Kamiyar’ı sevdi.
***
13 Şubat 1967 günü annesini ziyaretinden sonra arabasıyla Golestan film stüdyolarına giderken karşıdan gelen ilkokul öğrencilerini taşıyan arabaya çarpmamak için direksiyonu kırınca araba caddeden çıktı ve açılan kapıdan dışarı fırlayan Furuğ başını refüje çarpıp 32 yaşında hayatını kaybetti.
Mollalar cenaze namazını kılmadılar. İki gün defnedilmeyi bekleyen cenaze namazını yazar Mehrdad Samadi kıldı ve 15 Şubat günü ancak toprağa verildi Furuğ Ferruhzad.
Furuğ ’un yaraları hala aşktan kanıyor.
“enginin duyumsal düzlemlerine sığınacağım
ben çıplağım, çıplağım, çıplak
çıplak sevgi sözcüklerinin arasındaki duraksamalar gibi çıplak
ve aşktandır tüm yaralarım benim
aşktan, aşktan
aşktan” (1)
(1) Yaralarım Aşktandır, Furuğ Ferruhzad, çeviren: Haşim Hüsrevşahi, Totem Yayınları
10.02.2021