dolusıkı kalemlere,,,
birazdan deniz patlayacak ve herkes gibi
seyre doyacak acı ürperme,,, biraz dur
derine dolup boşalan dörtnala rüzgârın önünde
sesinin izlerini sür
hem engel hem değil
eşikte çalım satan kurşunî ölüm
kendi ekseninde yorulmadan dönen akrep
ölüm dedi güneş saatine ve kayıp kalbin uzağında
başladı tören,,, öyleyse kapatın cennetinizi
gövdesinde kırgın beyaz kumzambakları
sonsuz baş dönmesi kanlı
reddediş filli o bakış, suda çırpınan
asi gövde reddediş
saflar sıklaştı,,, a’râfta kurşunî ölüm bekleyen
sesinin izlerinde dur
birazdan deniz patlayacak sonsuz kanatların düğünü var
yeşermiş bahçede gür çığlık
dolusıkı kalem sallayan soyut resim elleri
cennetinizden gidiyor sonsuz bedenler denizine
biraz durun ve sesinin izlerini sürün
adı yok ardındaki taşlarda
kabarıp örttü soğuk deniz parlaklığı
boşlukları belinden kavradı virgül
biraz durun
kırgın beyaz kumzambakları ağzında barbar makasın
şarkısı çiçekli kadın ağzında o camdan beyaz güzellik
iki yakası kanlı bahçenin tam da ortasında
kendi evinde ağırlanmayan kalbi tutsak
paslanan tacına burçlardan düşmeyen günışığı hain
niye tanık değil bananeciler siyah havaya
tören bitti,,,
buz gibi şeffaf bedenin dili
inorganik tohumlar püskürten masumiyet yüzü
dünya okuyor dolusıkı kalem sallayan altın ellerini
oysa durmadan aç durmadan çalım satan kurşunî ölüm
ses çok, ses niye mimli
karanlıktan önce karanlıktan sonra sevgilerin cimrisi
yüksek makamdan rol çalan tanrı
sonra yıkılan köprülerin mimarı o uçucu rütbe
doğanın ve insanın hâkimi önce düşmeli
toz bulutuyla patlayan denize