Köy edebiyatı, köy romanı sever misiniz?
Masallarla, destanlarla, aşık hikayeleri, mitler ve cenk anlatılarıyla geçti çocukluğum.
Özünde halkçı, toplumsal gerçekçi hatta yalnızca gerçekçi edebiyata karşı olduğunu söylemektense köy edebiyatını tümden tu kaka eden, “laf salatası” postmodernizm hayranlarına sorum, sözüm yok.
Edebiyatta çeşitlilikten ve verim/ürün birikiminden yanayım. Ne denli çok insan edebiyata gönül verir, her türden yazarsa edebiyat o denli güçlenir, varsıllaşır bence. Elemeyi de kanonlar ve patronlar (“büyük” yayıncılar) değil, okur ve zaman yapmalıdır, derim.
Yazar arkadaşım Mediha Ünver’in yapıtı “Gülbahar” (Klaros Y.) geçen Mart 2024’te çıkan bir “köy (ve aşk) romanı.
Yazarın Anadolu kırsal kesimine özgü yaşam, gelenekler ve değişik şiveli, ağızlı “özel dil” konusunda oldukça bilgili olduğu ilk kitabı Kapısız Kilitler ve bu kitapta anlatım dili olarak ustaca kullanmasından belli. Böylece ayrık, özgün bir dil ve biçemle verimlerini okura sunuyor, öyküleri ve romanı farklı bir tatla okunuyor.
Gülbahar romanı, başta Fakir Baykurt olmak üzere köy edebiyatçılarına bir selam çakıyor, onların izlerini de taşıyor. Romandaki köy yaşamı, feodal kalıntılar olan kadına cinsiyet ayrımcılığı, aile ve çevre baskısı, çıkar ilişkileri belirgin ve elbette eleştiri konusu. Romanın eksenini Ali ile Gülbahar’ın aşkı oluşturuyor. Yer yer Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber gibi köy anlatılarını çağrıştıran bu aşkın “karaçalısı” konumunda bir “faşo ağa” da var ama Kibar Feyzo’nun ağası kadar etkili değil. Beklenmedik bir sonu olan roman ilginç ve akıcı.