
nilüfer bahçeci – BİLMEZDİN
sen bilmezdin seni beklemenin çekilmez sabırsızlığını karanfili sevdiğimi de bilmezdin eski aşklardan kalma bir alışkanlıktı yolladığın güller şimdilerde hepsi öldüler
sen bilmezdin seni beklemenin çekilmez sabırsızlığını karanfili sevdiğimi de bilmezdin eski aşklardan kalma bir alışkanlıktı yolladığın güller şimdilerde hepsi öldüler
mevsim kırmızı nar senin için dizilmiş kabuğun içine gittikçe kızarıyor çocuğun süt dişleri sarı yaprakların kendiliğinden dökülüyor kuş tüyü demiyorum ben onlara yakın oturdum bir ressama yüreğimi çıkardım balkona eğilmez başın şafağından baktım uzaklara gün elden çıkmış burgu burgu yükseliyor denizin tuzlu suları kıyıdan başlamış fırtına şaşkın şaşkın bakan kadınların ürpertisi uzak doğulu çekik gözlerin…
“Yaralarım aşktandır” demişti İranlı kadın şair Furuğ Ferruhzad, çekinmeden, cesaretle. Furuğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 yılında Tahran’da doğdu. İkisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı. Babası, Albay Muhammed Ferruhzad, ordudaki disiplinli, baskıcı kuvvetini evde de sürdürüyordu. Sert ve otoriterdi. Geleneksel ataerkil toplumun kadına her zaman emreden tipik bir yansımasıydı. İran, o yıllarda çalkantılı günler yaşıyordu….
üstünde sırtlanlarla gezdiğim utanç gecesi bana sansürlenmiş dizelerimin başını elleriyle sunuyor akropollerin derisindeyse maden ocakları çatırdıyor ortalığı ateşle yıkıyor bacaklarından yukarı ısınan Arjantin hareketi buzlar ülkesinde sütten kesiliyorum çıngıraklılar gelip, kulağıma eğiliyor oyunu kültür platformlarında oynamalısın gazete plazalarına saygınlıkla giren yazarlar sense kucağında kanlı sepetlerle kesik işçi kollarını standa fırlatıyorsun tacizi kilim desenine benzetenlere karşı…
hangi soğuk rafında unutulduk uzayın sayın tanrım bunca savruk yıldızın içinde nasıl da alçakça yalnızım alacağım var senden kalbime saldığın hüzün adına annemi koy alnıma bir de delirmiş şiirleri öldürerek dirilttiğim aklıma tüm dilleri öğret sonra hepsini unuttur dilsizin diliyle çek “ölmek” fiilini yüklemsiz cümlede gizli özne olayım aynaya bakarken katiller karşılarında gözyaşı gibi durayım…
-inanç nerede başlar, yanılgı nerede? nereye çekilir ince çizgi, gerçek nerede?- yer sarsılıyor, gökyüzü titriyor, değişiyor su’yun rengi ağaçlarla konuşuyorum, taşlarla, kuşlarla… kitlesel direnişin ortasında elimde bir meşale: kırmızı bez ciltli kitap -yaşam ritüeli- (psikolojik değil, sosyolojik otopsi) denize bakıyor odamın penceresi kasırganın alaycı sözleri alıp götürüyor sesimi ötelere kökleri dallarından yere uzayan ağaç gibiyim…
yakıldı smyrna ıslandı yüzüm ölülerin yıkandığı bahçe ağacı keserek tükenen gün yolağzına kemiklerin yığıldığı kırık cam gogol’ ü keşfetmekten yorgun yan yana iğreti anlar yutmak için her şeyi kusmak asfaltta ezilen yengeci, şu sıradan şeyi içime çalışan beton mikseri sesinde ne var acının ruhuna öfkeli biraz dursa denize baksa varyanttan varyanta bir yaprak koparmak ibrelerle…
konum atsam bulamazsın, çünkü kayboldum talanla kalan arasında bir yerde çelme sokak belki, düşkıran apartmanı ya da cehennemden kiralık dünyaevinde. öpmeden önce son çıkıştan süzülürken sen gitmek için onca aydan açarayı seçmişken deli gibi güller açtım caddeye karşı içim görünmüyordu oysa dikenden seller sular gibi okurken aşk şiirlerini kalbimin kitabında neden hep kekeledim? söylemedi sokaklar,…
Süslü geminin bordasında aşk Akdeniz dalgalarında neşe Gavûr dağlarının gözyaşı ağaç köklerine düşen sevinç. Yasef dost halayında Yusuf kuyudan çıkmış Joseph’in sofrasında hoşgörü ikram ediyorlar düğün alayına… Baştan çıkıyor anasonla Uzun Çarşı peynirleri baharatlar cilveli kızlar içlenen köftelerin kalbinde. Yaşlı avluyla dans ediyorlar ılık ezgisinde Harbiye’nin asi çağları diriltiyorlar. Gelin bilir miydi kendisiyle Hatay beyazları…
devir *derviş zaim’in devir filmine bir filmde gördüm boynuzu kesilmiş geyiğe tahta boynuz yapan adamı mavisi solgun dünyanın atsız süvarisiydi belki mezarlar parselledi tenime çarpa çarpa ilerleyen şehir. beni sadeliğimden vurdu karmaşa annelerin kalbi sıvılaşsın istedi gizleri maskelere yeğleyen yanım böyle yitirdim bu karnaval havasını tekinsiz sokaklarda öldü kadınlar. oysa umudu kodlasınlar istedim kurslardan esnedi…