İlk öykü kitabı Klaros etiketiyle çıkan Nazmi Kutluer’le samimi bir konuşma gerçekleştirdik. İpi Bırakıyorum’un arka planını öğrenmek ve Kutluer’i yakından tanımak isteyenler için bu söyleşiyi okumalarını öneriyoruz…
Konuşan: Nazmi Kutluer
Konuşturan: Cemil Koray Özgen
C. K. Ö.: İlk öykü kitabınız İpi Bırakıyorum elinize geçtiğinde neler hissettiniz? İpi Bırakıyorum’un öykücüsü, hayatın iğne deliğinden geçmiş, mücadeleci yazar Nazmi Kutluer, bu ilk öykü kitabıyla okurlara ne mesaj vermektedir?
N. K. Öncelikle söylemeliyim ki, elinizdeki bu kitap 2 yıl önce başka bir yayınevi etiketiyle, başka bir adla yayınlanmıştı. Fakat bazı özel sebeplerden dolayı yollarımızı ayırdık. Bu sebeple İpi Bırakıyorum’ da ilk kitap heyecanı yaşamadım. Fakat Klaros’ la ve Sevgili Lokman Kurucu’ yla çalışmanın sevincini yaşıyorum.
İğne meselesine gelince, biz mi delikten geçtik, hayat mı bizim içimizden geçti, bilemiyorum. “Gülüyor” Ama mücadeleci olduğum doğrudur. İnce görüşünüz için teşekkür ederim.
Mesaj vermek ya da örnek olmak gibi bir amacım hiç olmadı. Sadece yazmak zorunda kaldım. Bi mesaj varsa, bunu okur benden daha iyi bilir diye düşünüyorum.
C. K. Ö.: Okurlarınızın sizi yakından tanımak açısından soracak olursak, bu öyküler birebir hayattan çıkış yapan öyküler mi? Öykülerinizin bu bağlamda “kurgu” niteliği mi “gerçek” özellikleri mi daha ağır basmaktadır?
N. K. Bu sorunun cevabı kitabın ilk sayfasında yazıyor zaten -Bir yazar, bütün yaşadıklarını yazmak zorunda olmadığı gibi, bütün yazdıklarını da yaşamak zorunda değildir. O sadece yazmak zorundadır- Ama yine de cevap vereyim, Hepsi doğru. Hepsi uydurma.
C. K. Ö.: Mesela Valentina, Şeref Dayı, Arif Aymaz ve Yancı Ferit’in hayatınızdaki gerçek kişiler olduğunu söyleyebilir miyiz?
N. K. “Gülüyor.”
C. K. Ö.: Metinlerinize genel olarak baktığımızda “düşüş öyküleri” tanımlamasını ne kadar kabul edersiniz? Hatta giderek “underground dünyanın öyküleri” demek için hangi sebepleri sıralardınız? Bir başka deyişle “aldatma/aldatılma öyküleri” vb. tanımlarına yaklaşımınız nedir? Sizin öykü anlayışınızda bu tanımların yeri var mıdır?
N. K. Düşekalka yaşıyoruz zaten. Ama her düştüğümün bana bir yeni düşünce eklediğini anladığım günden beri hayattan şikayet etmeyi bıraktım.
Yeraltı edebiyatçısı tanımı benim için çok kullanıldı ama ben kabul etmiyorum bunu. Hiç benzemiyo demiyorum ama bu tanımı kabul etmiyorum.
Yeraltı yazarı değilim. Göğaltı yazarıyım. Şapkamla ayakkabılarımın arasındayım.
Herhangi bir şeyi moto mot tanımlamaktan, tıpkı insanlara yapıştırılan yaftalamalarda da olduğu gibi pek hazzetmem. Zaten bu konuda pek yeterli olduğumu da düşünmüyorum.
C. K. Ö.: Tarla sahibi muhteremin kafasını tek atışta yardınız mı? “Çiş İzi”nin hayatınızdaki karşılığı nedir?
N. K.Yardım ve kaçtım. Haklıydım ama güçsüzdüm. Şimdi olsa başka davranırdım herhalde. Çiş izinin muhteremin hayatında daha çok izi olmalı. Onu da edebiyat tarihçisi bulsun.
C. K. Ö.: Son olarak Kutluer’in kalemi bundan sonra hangi güzergâhta seyredecek? Mutfakta neler var?
N. K. Benim asıl alanım şiir zaten. Ordan devam şimdilik. Yakında Klaros’ tan bir şiir kitabım çıkacak. Sonra ne olur bilemem.
C. K. Ö.: En son olarak, günümüz öyküsüne ve öykü ortamına Kutluer’in bakışı ve yorumları? Kutluer hangi öykü dergilerini takip ediyor? Ne olacak bu Türk öyküsünün hali Kutluer?
N. K. Ben bi edebiyat emekçisi değilim. İlgimi çeken yazarları okumaya çalışıyorum sadece. Bu yüzden bu konuda değerlendirme yaparsam, bu konuda emek veren insanlara ayıp olur. Ve ben ayıp etmek istemem.
C. K. Ö.: Çok teşekkür ederim.