arada bir opium kaçamağı yapıyorum, kaçamak olduğu için etkisini hissediyorum.. keşke hep kafam böyle olsa.. netameli konularla ilgilenirken, eleştirel bir tutum sergilerken beni daha dayanıklı yapıyor.. yazar düşünmenin değil düşünmeye eşlik eden endişenin ağır bir durum olabileceğini söylüyor.. mutsuz bir bilince sıkıştığımız bir yerde kafamızı kuma gömmek ise gerçekleri değiştirmeyecektir..
köpeklerin bilgeliği sayfasında bir arkadaş caraco’nun kaosun kutsal kitabından iki alıntı paylaşmıştı, ilgi çekici bir kitaptır, modernlikle, geçmodernlikle ilgili hiç de yabana atılmayacak provokatif de diyebileceğimiz düşünceler içerir.. ben de gece kitabı netten biraz incelemeye çalıştım, bazı alıntılar paylaştım, o gün toplamda beş arkadaşım caraco’dan bahsetti.. duyarlılıkları ortalamanın üzerinde olan ve yaşadığımız çağ üzerine eğilebilen arkadaşlar.. hatta biriyle bu vesileyle çağımızla ilgili sohbet etme olanağımız oldu..
kitapta kendi gidişatına kapılmış modern uygarlığın bedelinin delilik olabileceği söyleniyor.. byung chul-han ise daha çok post modern durumu gözlemlemiş ve post modern durumdaki uygarlığın bedelinin depresyon, yorgunluk ve tükenmişlik olabileceğini söylüyor..
sürekli olumsuz eleştiriler paylaşan birisi değilim hatta arada bir kendimce bazı çıkış yollarına bile işaret etmeye çalışıyorum.. mesela bunlardan biri mayısın emek ve eşitlik, haziranın birey ve özgürlük tandanslı etik hareketler olduğu ve gelecek etik harekete temmuz dersek konusunun dünya ve kardeşlik olabileceğini yazmıştım.. belki de modernliği aşmak için onu tamamlamamız gerekiyordur..
bana öyle geliyor ki zaten bu sürecin içindeyiz.. dünya-insanlık ilişkisinin gayet sorunlu bir hale geldiği bilince çıkarıldı mesela.. iklim krizini bilmeyen yok ancak büyük bir tür yıkımının da içindeyiz ve uygarlığımızın gelişimi jeolojik ölçekte bir flaş patlatmaya benziyor.. beri yandan postmodern durumun ya da geçmodernliğin insanlara etki edebilen olumsuz yönleri de var.. hız, sanallık, parçalanmış hayatlar, performans baskısı, bıkkınlık, hakikat-sonrası ve utanç sonrası siyaset, bireysel özgürlüklerin geçkapitalizmde atomize bireyciliğe bükülmesi ve buna bağlı olarak gelişen narsisizm gibi etmenler artık seçilebiliyor.. uyarılar ve eleştiriler önemlidir, özellikle piyasaların ve kurumsal siyasetin çizmeye çalıştığı pozitif toplum tablosu gerçekçilikten uzaktır.. çıkışı olmayan bir labirentin içinde uyarıcı almış fareler gibi şimdiki zamana hapsolan, eskiden bir rahatsızlık olarak kabul edilen nostaljinin revaçta olduğu bir dönem, bu saydıklarımız doğru ya da yanlışın ötesinde gerçek şeyler..
beri yandan modern durumda sınırları daha belirgin olan ikiliklerin postmodern durumda sınırlarının silikleşebilmesi; kadın-erkek, organizma-makine, doğru-yanlış, kültür-doğa vb. gibi.. modern üretim toplumlarından, üretim çağından tüketim ve arzu çağına geçilmesi ve bunun yeryüzü üzerindeki basıncı artırması gibi şeylerden de bahsedilebilir..
tüm bunlara rağmen acaba bu çağın olanakları nedir.. işte bu da özellikle amatör edebiyatçı ve düşünürlerin üzerine düşen şeylerden biri bence.. amatör seven demek.. duyumsama ve düşünme olarak yazma etkinliğini kendi yaşamından ayırmayan bu yaklaşımın büyük anlatılar yerine küçük ve samimi hikayeler potansiyeline sahip olduğu söylenebilir..
geleceğimizi belirleyecek şeylerden birinin adı konuldu, dünya ve yaşam odaklı, dünya ve yaşamı tahrip etmeyen bir nicelikle sürdürülebilir bir doğa kültürü yaratabilecek miyiz.. yoksa ferri açmazı denilen bir durum bir mukadderat mı, uygarlık topyekün kendini ve insanlığı imha etmeye mi yazgılı.. bilmiyoruz.. bu noktada farkındalık yerine idrak kelimesini öneriyorum, evet farkındalık bir adımdır ancak idrak farkında olunan şeyin yüklediği sorumlulukla davranmayı ifade eder..
yaklaşık on yıldır uygarlık sorunu üzerine okumaya, düşünmeye çalışıyorum.. yeni ilkellik hareketleri oluşabileceği gibi öyle görünüyor ki siborglar da yolda.. ancak insanlığın yeryüzü üzerindeki basıncı yani talan ve istila durumu düşünülecek olursa makul önerilerden biri üretim, tüketim ve üremeden geri çekilmektir..
yabanıl diye bir sitede insanmerkezci uygarlık şöyle anlatılmıştı; insanlar iyiye doğru bir nehre sırıklar saplamaya başladılar ama öyle bir noktaya gelindi ki bu gelişmenin, biriktirim kültürü ve uygarlığının bedeli nehrin tıkanması oldu, birey ya da grup insiyatifleriyle sınırlandırma ve geri çekilme pratikleri o sırıkları nehirden sökmek anlamına gelebilir mi acaba, kulağa açgözlü sınırsız ihtiyaçlar dünyasından daha sevimli geliyor sınırlandırma pratikleri, yani temkinli ve tedbirli olmak..
malum artık potada türcülük var, biz bu dünyanın efendisi değiliz, bir piramitin en tepesinde yer alan üstün bir canlı değiliz, bir sistemin üstünde değil içinde olan diğer türler gibi bir türüz sadece.. 21. yüzyıl bunu idrak etmek durumunda kalacak olan bir yüzyıldır.. bu gezegeni mahvedip uzaya açılmak kulağa hiç de hoş gelmiyor, umarız yapabileceğimiz başka şeyler vardır..
açık yürekli hedonizmden açgözlü hedonizme meyil eden bir çağda eğer bir hazdan bahsedilecekse, masum bir hazdan bahsedilecekse bu da doğru davranmanın getirdiği hazdır..
tek bir günah vardır derler, diğer günahlar ondan türer: bilinçsizlik..