Arzu Seloğlu şiirinde “lekesiz aynalar”ı aramak…/ Ayfer Karakaş Arzu Seloğlu Söyleşisi

FacebookTwitter

Ayfer Karakaş; Neruda, “şiiri kim öldürebilir ki…” der. Şiir, en eski edebiyat türüdür. Kimilerince yazılması kolay görülse de meşakkatli bir yönü var. Çıktığın bu yolda başarılar diliyorum. Henüz yolun başlarında olan biri olarak şiirden ne bekliyorsun?

Arzu Seloğlu; Başarı dilekleriniz için teşekkür ederim.Şiiri kimse öldüremez evet…Peki ya doğmuş mudur şiir? Bana kalırsa sanat, şiir özelinde hep orada bir yerdeydi. Bazen kendisine temas etmemize izin veriyor sadece… Şiirden bir şey beklemek değil de şöyle ifade edeyim; “Dokunmama izin verirse birlikte uzun bir yolumuz olur”

Ayfer Karakaş; “bizden iyi tanır aynalar bizi…” diyor “aynalar” şiirinde Ahmet Hamdi Tanpınar. Kitabın kapağında yer alan aynalar dikkatimi çekti. Ayna imgesi üzerinden şiirini en iyi tanıyan kişi olarak , şiirine bir ayna tutacak olursan neler söylersin?

Arzu Seloğlu; Kitabın kapağında çoklu aynalar olsun istedim. Ayna sessizdir ama çok kuvvetli ve bazen korkutucu bir yoldaştır. Tek bir biliş, tek bir doğru ile kapana kısılan ruhlara, “Bak,sayısız ayna var. Yeter ki görmek iste” demek istedim belki de. İllaki bir noktada birbirimize dokunuyoruz ve bu bilmekten çok hissetmekten geçiyor.

Ayfer Karakaş; Kitabın “Ön/uzun söz” adlı bir ırmak şiirden oluşuyor. Kurgulanması, bütünlüğün korunması, ahengin yakalanması noktalarında zor bir biçim seçmişsin. Bu biçimi seçmenin nedenlerini açıklayabilir misin, neden ırmak şiir?

Arzu Seloğlu; Aslına bakarsanız kitabın hiçbir bölümünde biçimsel bir kurgu yapmadım. Nasıl geldiyse sadece olana eşlik ettim. Biçim, hale dar geliyor. Oysa hal yeni biçimlere hep
gebe. Kitabın bu bölümü biçimsel olarak en uzun kısmı. Geri kalan her biri birbirinden bağımsız birimler için bir açıklama anlamı da taşıyor. “Sözün uzununu baştan söyleyeceğim, sonra sesimi aynaya bakmanıza engel teşkil etmesin diye mümkün olduğunca kısacağım.”

Ayfer Karakaş; 19. sayfada yer alan şiir bölümünde “Bir Köroğlu bir Ayvaz ile…” şeklinde bir dize karşılıyor bizi. Bu dize bana sinematoğrafik ögeleri çağrıştırdı, belki de benim algıda seçiciliğimdir. Sinema ile bir bağın var mı, nasıl bir izleyicisin ya da başka alanlarında bir yakınlığın var mıdır?

Arzu Seloğlu; Sinema, sanat havuzunda belki de kendimi en vasat bulduğum alandır. Sinema ile bir bağım yok, Köroğlu Ayvaz güzellemesi müzikal anlamda beni tetiklemiştir. Yazdıklarımda sinemadan ziyade resim, felsefe, tasavvuf , müzik ve bazen de metafizikten besleniyorum.

Ayfer Karakaş; Şiirin 22. sayfasındaki bölümünde ;
“- Kibirli misin?
-Mütevazı mısın?” biçiminde iki soru yöneltmişsin ama konuşma çizgilerini kullanarak. Bu bölüm bana tiyatral ögeleri çağrıştırdı. Aynı zamanda da deneysel şiiri hatırlattı. Tek sözcüklü, görselli, işaretli, sembollerle örülen farklı türleri var. Peki sen deneysel şiir hakkında neler düşünüyorsun, deneysel şiir adına bir gelecek görüyor musun?

Arzu Seloğlu; Üçüncü sorunuzda kısa bir giriş yaptığım gibi yazdıklarımın hiçbirinde biçimsel bir kurala girmedim ve bu konuda usta da değilim. Bunu çok iyi yapan üstatlar vardır. Benden doğan ve her biri sonsuz dirilik taşıyan dizelere eşlik ettim hepsi bu. Yani herkesi aynasına yansıyan ile başbaşa bıraktım.

Ayfer Krakaş; Irmak şiirinde kısa bölümler bir imgeyle sonlanıyor. “ Küll ile…, Giz ile…, Mansur meydanı ile…, Mahlas ile…” Her biri bir giz barındırıyor, dedim ya imge aslında bunlar. İmge üzerinde durmak istiyorum. Tasarlanan bir şey tabii ki, soyutu somut kılar ve şiiri besler. Sen de yararlanmışsın. Senin imge ile ilgili düşüncelerini merak ediyorum. İmgesel şiire bakışın nedir?

Arzu Seloğlu; “ile…” anahtarı ile biten birbirinden bağımsız birimlerin raksı söz konusu. Ön/Uzun Söz bölümünde izah etmeye çalıştım ,bunları birer anahtar olarak görüyorum,hem girişe hem de çıkışa yol açan.
İmge, mevcut anlatım dilimin olmazsa olmazlarından diyebilirim, bazen bir kalkan bazen bir sığınak bazen bir meydan…Aynaya çarparak çoğalan…

Ayfer Karakaş; 102. sayfadaki bölümde “Prangasına aşık olan/ İster mi azad olmak?” diyorsun. Biraz da Türkiye gerçekleri diyelim. Ülke şartları genelinde “kadının özgürleşmesi” nasıl mümkün kılınabilir, neler yapılmalı? Ne dersin?

Arzu Seloğlu; Kadın özelinde sormuşşunuz ancak ülkede hiçbir canlı türünün özgür olduğunu düşünmüyorum. Özgürlük, başıboşluk, saygısızlık, sınır ihlali olarak tanımlanıyor ise evet bunun örnekleri çok ancak özgürlük kişinin gelişimine engel olmayacak bir büyüme ve öz-denetim mekanizması belki de. Bunu ne devletler ne kanunlar ne de düzen her ne ise o, dikte etmemeli gerçek bir insana, buna ihtiyacımız olmadan özgürlüğün anlamını bulabiliriz…
“Kadının özgürleşmesi”….Öncelikle esaret altında olmadığına uyanması ile başlayacak. Kadını asimile eden bu eril dilden topyekün kurtulmamız belki de bir kıvılcım olacak…

FacebookTwitter
FacebookTwitter