FacebookTwitter

Gülçin Sahilli ile OKB56 yayınlarından çıkan son kitabı “Porselen Bebek” üzerine söyleştik
HİCRAN ASLAN

H.A; Benim okuduğum ilk kitabınız. Ve daha ilk sayfada dille ilişkiniz beni çarptı. Bu kitabın çok daha ses getirmesini ve konuşulmasını isterdim bir okuyucu olarak. Önceki şiir kitaplarınızın üzerine kattığınız ya da eksiltiğiniz neler var porselen Bebek’te? Neler söylemek istersiniz kitap üzerine?

G.S; Porselen Bebek benim 5. Şiir kitabım. Bu kitapla sizin de şiirlerimin keşfine vardığınıza ve dizelerimin tadını çıkardığınıza hayli memnunum.

Yazık ki Türk şiirinde iki elin parmak izini geçmeyecek kadar az kalem yeniden ve yeniden A yüzünden B yüzüne çalınıyor. Bu gerek şiir klanlarının iyi şiir kötü şiir ayıklaması yapmadan sırt kayırmasından gerekse şairin bile şairi okumaya ahir ömründe zaman ayırmamasından kaynaklanıyor. Porselen Bebek’e gelince bu kitapta dizelerin kalem ucu inceldi. Dil nehrinde yüzüş derinleşti daha fazla çakıl taşı topladım ve onlara daha parlak biçimler verdim. Şiirlerin okuyucuya geçecek mesajlarına daha fazla parantez içi ekledim. Neticede ironi keskinleşirken bu kez melek ayrıntıda saklı kaldı.

H.A; Şiire ve dile yaklaşımınızda flörtöz diye tabir edeceğim bir yaklaşım var. Bu benim çok az şiirde gördüğüm bir yaklaşım. Bu yorumuma ve şiire yaklaşım biçiminize dair neler söylemek istersiniz?

G. S; Şiirle dans etmek şairin kadim harcı olmalı. Bir şiir tangonun asil aşkını da salsanın taşkın erotizmini de almalı. Aynı zamanda gecenin çekirdekli çıplaklığını, gündüzün dantelli tüllerini de göstermeli. Şiir flörtözdür; öyleyse tüm şairler flörtözdür gibi bir önermede bize bu soruda damakta kalacak şekerli bir tat verebilir. Hem flört etmezsek şiir aşkını açık edip iyi şiire evrilmez ki…

H.A; Son dönemlerde artan yaratıcı yazarlık, şiir ve edebiyat atölyelerini nasıl buluyorsunuz?

G.S; Yerine, zamanına ve yapan kişisine göre gerekli ya da gereksiz, sınırını aşmış ya da hakkını vermiş buluyorum. Fikri cümleye saçarsak özellikle çocuklar ve gençler için yapılan atölyelerde sırf iletişim dili güçlü, çocuk ve ilk gençlik romanları ya da öyküleri yazmış diye eğitimci önlüğünü eğreti biçimde kollarından geçirmiş, ‘su yazarları’ beni bir eğitimci olarak irite ediyor. “Görev tanımı” kalıbını kendilerine anımsatma isteği ediniyorum. Ama öte yandan yetişkinlere yönelik yapılan ‘bakın ben böyle yazıyorum en azından size önerebilirim nezaketinde atölyeler’ ya da ‘hadi şiirler veya öyküler okuyalım ve fikirlerimiz odanın tavanında gezinsin atölyeleri’ de katılımcıların yaşı, eğitimi ve kişisel gelişimleri bağlamında etkili ya da en azından eğlenceli olabiliyor. Son cümlede ise yazarlık fakülteleri olmasa da öğretmen fakülteleri var, durmasını ve anlamasını bilenler için bu da not olsun.

H.A; Şiirinizde yoğun kişileştirme geçişleri var. Sizce kulağın alışkın olduğu tonal zinciri kırmak ne anlam taşıyor. Dildeki sert kullanım ve eril söylemler üzerine ne düşünüyorsunuz?

G.SA; Kişileştirme değil, kişilere bürünme. Ben ağaç da giyiniyorum, masa da kağıt da. Masaya oturup kağıda yazan ve aynı pencereden o ağacı seyreden insanları da. Farklı şapkalar ve farklı ayakkabılar giyerek kaldırımlara karışmayı, yaşamadığımın tadını yazarak çıkarmayı seviyorum. Çoğun topuklu giyiyorum, bazen de suyun karşısındakileri anlamak için tespih diziyorum. Ne de olsa yeryüzündeki tüm hayatların, en kanamalı acıların, gülümseyen yastıkların ve de tüm görkemli aşkların arasında kıvrılacak kadar nefes almama izin vermez tanrılar. Yazık ki ölümlü kumaştan biçmişler beni de…

H.A;  Deyim ve atasözleri şarkı söylüyor bence kitapta. İki şair bir hamama yakışır mı gerçekten? Şairler arasındaki ilişkilenmeleri, birbirini okuma biçimlerini nasıl buluyorsunuz? Ya da toplum olarak zararın neresinden dönsek şiirin ve edebiyatın cildi parlar?

G.S; Bir dilin en tanrıtanımaz edimleri, edebi türlerin hepsinde sahnelenmeli ama en muhteşem şarkılar elbette şiirden çıkıyor erbab ifadelerin makyajını değiştirince. Geçmiş diye bir şey yok edebiyatta, bu mantıkla gelecek de… Harman var.  Birbirine karıştıkça havada dönen, döndükçe yükselen kanatsız da Hezarfen olabilen bir bilge harman. Vesselam yazılan yeni okunan eski alınan tat ise daimidir.

Bırakalım da iki şair bir hamama yakışsın. Aşk; ıslak, loş, sabun kokulu ve az imkanlı muhitleri sever. Sonunda ciltte parlar, şiir de şair de…

H.A:  Diğer canlılarda olmayan fiziksel özelliklerinden dolayı rahatsız edilip kötü hissettirilmeyle ilgili dizeleriniz var. İnsanlarda değişmesi gereken nedir?

G.S; Bu soruyu er kişi ve dişi kişi başına, adım adım edim edim kendileri yanıtlamalı. Hakkıyla cevap verecek olan sayısı beşi geçmeyecekleri de insanlık madalyaları bekliyor. Şayet benim elime ve dilime kalırlarsa kendimden başlayarak, her sabah şehre karışmadan önce, bir tutam hoş görü tozu, seyreltilmiş ön yargı ve yarım çay kaşığı da gerçek gülümseme alarak yola çıkmalarını öneririm. Böylece ruhları daha az polyester içerecektir.

H.A: Zaman ayırıp soruları cevapladığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz neler var?

Porselen bebekler kırılmasın.

Teşekkürler.

FacebookTwitter
FacebookTwitter