İhsan Özalp, ilk kitabı Tok Karnına Çekilecek Acılar’dan (2019) sonra, Didem Madak’ın, “ağrıdurmadanağrıdarmadanağrıdurmadanağrı ağrı benim / durmadan doruğuna tırmandığım meğer yüksek bir dağmış” dizeleri doğrultusunda geliştirdiği ‘ağrı’ merkezli yeni şiir kitabı Gün Aşırı Ağrı’da,** biraz daha şiirin içine giren, hatta girmekle kalmayıp üstüne koyan girişken ve gelişken bir tutum içinde görünüyor. Öyle ki içe bakarken bir başkasını, yani ‘öteki’yi görmenin duyarlığı oldukça etkilemiş onu:
“doğumu ertelenmiş ağrı olarak sanrıladım, içim kemirgenler ülkesi
vatandaşı değilim kimsenin.
veznem benim dışımda herkese açık, vizem yalnızca büt öncesi
kâğıtları.
uyandığım her sabah tek misafiri ağrı
ağrı da ağrı, ağrı da ağrı.” (s:10)
Buna belki de ağrıyı yaraya dönüştüren bir kanama haliyle bakabiliriz. Ötekine değen şiir de böyle bir kanamadan doğar. Ve giderayak kanamanın getirdiği büyük yalnızlıktan söz edebiliriz:
“ben kalabalık saadetleri bilmem
sıvasız evlerde tek solukta bitirdiğim günleri
gıcırdayan kapıyı ve yağsız iki yumurtayı bilirim
yalnızlık denen tek başınalığa aşinayım da
sadet zincirinden örülme boyunluğum hiç olmadı
ne yazık ki çift terliği bölüşecek insanın yokluğuna
tek terlikle zıplayarak yapılamayan balkon yolculuklarına
ve mevzubahsin olmadığı sarhoş nöbetlerine
ah ışığı kapatacak kişi benim, açan da!..” (s:11)
Şair, yaşama bağlı kaldığı sürece kendisi de gerçekliğin kesiti gibi durur. Özalp’in, -ilk kitabına oranla- şiir diline yaklaşmadaki başarısı çalışkanlığı oranında sanırım bir parça sahiciliğinden geliyor. Sahicilik onu dopdolu besliyor, özünü biçemini dengede tutuyor, kaynaştırıyor; acının izdüşümündeki ‘ağrı’ imgesini metaforlaştırıyor. Bir bakıma acıyı bastırıp yapısındaki umudu, umarı olanca çığlıyla dışa vuruyor:
“yaaşaammmmmmmmmmmmmmm
görkemli, çok harf ve çok nefesli
göör ve duuy onu, hissseet
bilme,” (s:13)
Duymak fiili tersinlemeyle sevgi boşluğunu gösteriyor. Sevgi boşluğu insanlığın ortak kuyusu gibi bir şey, dipsiz bir çukur! Ağrının, kanamanın asıl nedeni bu. Boşluktan kurtulmanın yolu ağrı’yı tanımakla başlıyor ki, buradaki itiraf oldukça anlamlı:
“eş’sizim ve bu güzel değil
eş’sizim ve bu karın ağrısı” (s:20)
Bu dünya cehenneminde sevgiye tutunmanın temelinde kuşkusuz bir aşk çekirdeği gizli. Durum sanılandan da kötü. Arka Bahçede Cesedim olarak tanımlanan şu dizelerin yakıcılığı insanı ürkütmekle kalmıyor korkutuyor:
“yalanlar söylüyorum
mühimmat deposundayım
gerçekleri ateşten ve çocuktan uzak tutuyorum” (s:22)
Aşk arayışı oldukça acil, ancak “şimdi sen yoksun ya /…kim bağdaştıracak beni hayata” (42) şeklinde özetlenen yenilgilere/bozgunlara karşın “uzasın gelecek telaşın” (s:27) denecek kadar da ciddi ve süreğen bir arayış egemen.
Özalp’in Mevsim Şablonu’nda da doğayla birlikte insan hallerini ortaya çıkaran ilginç geçişler göze çarpıyor. Örneğin, Kış mevsimi kapsamında dile getirilen, “her bahçede bir korkuluktur hastalık / kuşlardan fazla insanların kaçtığı / insan endişe ve iki ayaktan oluşur / bunu da bilmeli!” (s:46) dizeleri kuşkulu insanı bir çırpıda anlatıyor.
Gta Radyosunda Michael Jackson şiirinin bir yerinde ise, kurulu düzeni eleştiren aykırılıklar öne çıkartılmış:
“
“kırmızı ışıkta geçtim yayaya aldırmadım
kırmızı burunlu bir palyaço tanrı’ya inanmadı
hava karanlık ama göz gözlü görüyor
aldırma bonus kafa burada suçlar legal
kanun yoksa şiir vardır” (s:50)
Gerek Papatya Apartmanı’nda gerekse Yaşamak adlı şiirde, insanla kaynaşık bir zamanı okuyoruz usulca. Şöyle ki:
“o bahçede çiçek yetişmez artık
sevse de papatyalar baharı
bahar bize gelmez artık
omzumuzu çürüten tabutların toprağında
açar güller” (s:53)
“hayat bir deli büyüyen sarmaşık
insan gövdesine dolanan” (s:57)
Mevsim Şablonu ekseninde kaleme alınan Hilmi Yavuz, Neşet Ertaş ve Veysel Çolak çıkışlı esinler toplamı ‘yaz’ odaklı şiirlerde, şairin yarattığı duyarlık sıçraması daha yakından tanık oluyoruz. Örneğin, Yaz Mevsiminde Unutulmuş Hayatım başlığı altında geliştirilen duygular ve düşünceler sarmal bir bütünlük arz ettiği gibi, yepyeni buluşlara dayalı bir şiirin de kapısını aralıyor. Özellikle son dizeye dikkatinizi çekmek isterim:
“muhakkak yaz mevsiminde öleceğim
ya da ben ölünce
gelecek yaz
kaç imha gerektirir bedenim
külümü savuran rüzgâr
bir zamanlar beni tatlı tatlı okşadığını
hatırlayacak ve üzülecek midir
bedenim kaçsan da beyhude
zamanımız geçmiş, yüzümüzden sarkmış
bu hoyrat ifade
yakışmaz artık dünya estetiğine” (s:76)
Gün Aşırı Ağrı’nın sayfalarını çevirince umarım şairini de sözünü ettiğim o yenilikçi çerçevede değerlendirirsiniz.
*Gün Aşırı Ağrı – İhsan Özalp, Klaros yayınları, 1.basım, Temmuz 2023