önce kuşlar terk etmişti beni
sonra uyku
hep daha derinlere inen imge
duvarlara yapışan
beyaz leke
sularda ışıldayan
ay dökülmüştü
nehre
hatırlıyorum
sonra, gözkapaklarımda vızıldayan arılar
güz güllerinden
bir zaman yarattılar içime
sonra, kül oldum
savrulgan bir ısırgan otu
arasında kaldığım bu kerpiç salon
bu ıslak zemin
sırtımda, bir kaplumbağa
tanrım
sol ayağımda kırık bir omurga
doğduğumda , başımı bağlayan ırgatlar
büyüdüğümde aynı
hınçla vurdular
belimde bir altın külçe
olmaktan ince
yaşamaktan sonrayım şimdi
Nereye gideyim
kolumdaki bu dövme
kubbede gökyüzüne uzanan geniş gölge
ellerimde çiçeklenmeyen öfke
bu lacivert ışık
hangi çağın umurgasıydı
bilmiyorum
iki bacak arasında imhasız bir çekirge daha
taş ağırlığındayım
taş ağırlığında
arayıp bulmayın beni