Erkan Katırcı’nın “etkisiz plasebo veya sebo’nun 70 yüzü” kitabı üzerine…/AYFER KARAKAŞ

FacebookTwitter

 

A.K ; 2023’te yine okb56 Yayınlarından “etkisiz plasebo veya sebo’nun 69 hali” adlı kitabınız yayımlanmış. Nisan 2025’te de “etkisiz plasebo veya sebo’nun 70 yüzü” yayımlanmış. “69 ve 70” arasında bir bağ var mı? Bu iki kitap birbirinin devamı ve tamamlayıcısı mı ve “71” de gelecek mi?

E.K; sebo’nun 69 halini yazarken tam olarak ne yaptığımı, ne yapmak istediğimi bildiğimi söyleyemem. pek hesaplı kitaplı bir yaratım örneği değil. ama bitirdiğimde bunun bir yansıma olduğunu fark ettim. ki o zamanlar yazdıklarımın ne anlama geldiğini ben de bilmiyormuşum. üzerinden biraz zaman geçince daha doğrusu kendi içimi iyice kurcalamaya başlayınca anlamaya başladım. “aa burda bunu mu demek istemişim” ya da “bu konuda epey utangaçmışım” gibi. sonradan fark ettiğim gibi 69 hal bir yansıma. 69 benliğin gözünden yüzlerce diğer benlik. bunlar elbette benim gördüğüm, bir şekilde ilgilendiğim benlikler. hiçbiri de tek değil bu arada çünkü insan tek biri değil, hepimiz birçok kişinin hafif özgünlük barındıran karışımıyız. sebo’nun 70 yüzü ise yansımanın yanında bir kırılma, çatlama, yapıştırma, oluşturma diye gider. tabii ki her şeyin birbirine bağlı olması gibi ikisi birbirine bağlı. bunun mistik bir anlamı yok elbette. ben bunu çok doğal buluyorum. yani şu an üzerinde çalıştığım mini dizi senaryosu da bu ikisiyle bağlantılı elbet. ama o onu tamamlıyor gibi bir hissim var evet. ya da kendini güncelliyor diyelim. 71 gelecek mi… ben hayatımda hiçbir konuda istikrarlı olamadım ve aklım başka başka türler, yaratım tekniklerine de kaydığı için açıkçası hiçbir fikrim yok.

 

A.K; Psikolojide “plasebo etkisi” diye bir kavram var. “ Herhangi bir ağrıya ya da rahatsızlığa iyi gelmemesine rağmen kişinin aldığı ilacın iyileştireceğine dair beklenti ve inanca sahip olmasıdır.” Siz de “etkisiz plasebo” demişsiniz. Yani artık iyileşmeye dair inanç yok mu? Bu ifadeyle siz neyi kast ettiniz?

E.K; ben insanın en büyük acısını ve de ilacını, elinde inançtan başka bir şey olmaması ve de olamayacağı olarak görüyorum. çünkü çoğumuz bir arayış içinde yaşıyoruz. ama anlamın yaratıldığını, bulunmadığını unutuyoruz. sürekli arıyoruz, sürekli birini, bir şeyi bekliyoruz. her koşulda bir kurtarıcı bakınıyoruz. çünkü kendi ellerimizi kullanmak için önce onları iyice gözlemlememiz, bu zamana kadar yaptıklarını, yapmadıklarını kabul etmemiz, sonra güzelce değerlendirip onlarla ne yapacağımıza karar vermemiz ve en önemlisi eyleme geçmemiz gerekiyor. bu zamanda her şeyi bizim yerimize yapan bir sürü aygıt, bir sürü de insan varken neden bu yıkıcı sürece girelim ki? kendi anlamını yaratmak şu ana kadar sana öğretilen tüm anlamları sorgulamak anlamına geliyor. bu kolay değil, açıkçası bu yüzden kimsenin de suçlanabilir bir tarafı olduğunu düşünemiyorum ki zaten biri suçluysa bu hepimizin suçu. ki herkes aynı hayatı da yaşamıyor, benim bunu sağlayabilecek konforum var. ama diğerinin yok, onun kendine bakacak zamanı yok. onu ayrı tutuyorum tabii. yani tek başına 3 çocuk bakan bir anneye de “kendini bil, anlamını yarat” falan demek kendini bilmeyenin işi gibi. gel gelelim iyileşmeye olan inancım her zaman var ama yalnızca bir hayal olduğunu da biliyorum. çünkü şu an bütün dünya gerçek anlamda yanıyor ve ben klimanın altında soğuk kahve içiyorum.

 

A.K; “sebo” için; “1. tüm ömrünü sahte bir denge üzerine kuran ve bin bir türlü aldatmacayla kendini avutmaya çalışan canlı türü.; 2. insan.” ifadeleri yer alıyor kitapta. “sebo” aslında kimdir?

E.K; sebo, ben, sen, o, biz, siz ve onlar. insan işte. zamana, mekana, olaya, şeye ve açlığına göre değişkenlik gösteren akışkan bir canlı. hiçbir konuda hiç değişmeyen birini tanıyorsanız büyük ihtimalle robottur. değişim ve dönüşüm kaçınılmazken herhangi bir konuda “bu kesinlikle şöyledir” demek bana göre özünü anlamamışsın demektir. ya da özünden kaçmak. belirsizlik bizi rahatsız ediyor. her şeyi bilmek zorundayız gibi. bence bütün olay belirsizlikte.

A.K; şiirinizde “beklediğin ıslık sur’da değil, insandadır” diyor. Dünyanın, hayatın, canlılığın hatta insanın bile bitişinin ve hatta başlangıcının “insan” da olduğunu anladım bu dizeden. İnsana bu büyük yük neden?

E.K; yazarken düşündüğüm şeyle şu an okuduğum şey büyük ihtimalle farklı veya ancak benzeşebilen şeylerdir. ne anlatmak istedim acaba, bütüne bakmak lazım. sanırım insanın dünyayı keyfine göre şekillendirebildiğini, haliyle onu yıkıp yakmayı bırakıp onarabileceğini anlatmak istedim. gerçi elimizi üstünden çeksek o kendi hallediyor da kimimiz temas bağımlısı işte.

A.K; Kitap boyunca küçük harfleri ve şiirlere başlık yerine rakamlar kullanmayı tercih etmişsiniz. Bunların imgesel veya içedönük bir anlamı var mı?

E.K; büyük konuşmamayı öğrendim.

A.K; ; Son olarak genç bir şair olarak şiire dair neler söylersiniz?

E.K; şiir hiç genç hissettirmiyor. şaka bir yana, ki bu bir gerçek aynı zamanda, türü, tekniği fark etmeksizin bütün yaratımlar insan olmanın bir çıktısıdır bence. herkesin bir şekilde sanatla ilgilendiğinden emin gibiyim. iyisi, kötüsü, şekli, aleti edavatı değişir. ama bu bir ihtiyaçtır. ve bana göre, şiirin romandan, filmin müzikten, heykelin resimden daha önemli olması veya tam tersi diğerinin ötekinden önemli olması diye bir durum yok. bu diğer herhangi bir şeyden ne bayağı ne de yüce bir şey. ya da “sen şairsin, roman yazamazsın” gibi kalıba sıkıştırılmak da hoşuma gitmiyor. novella yazdım, şiir yazdım, hikaye yazdım, çizgi roman yapmak istiyorum mesela aklımızın uyuştuğu bir çizerle. şu an bir senaryo yazıyorum. olay bir şekilde anlatmak, ifade etmek, oluşturmak. ve içeriğinin hangisiyle daha iyi anlatılabilir olduğunu düşünüyorsam onunla yapmalıyım. “şiir şöyledir, böyle yazılır” diyen kendini karar mercii olarak gören düşüncelerden hoşlanmıyorum. umut yalım’ı bilen bilir, adam matematikle şiir yazıyor. kelimeleri topluyor, çıkarıyor, bölüyor… onun düşüncesi mi, başka biri mi oluşturdu bunu bilmiyorum ama müthiş bence. veya çağrı topsöken’in şiir albümleri harika bir proje. şiir kağıda yazılır, basılı olmalıdır vs diyenler kızmasın ama insanların bunu görmesini, bilmesini, anlamasını, önemsemesini istiyorsak evrim şart. ya da devrim. ayfer çok teşekkürler bu söyleşi için. çok zarifsin. son olarak şiir de yemek kadar önemlidir. ama gün boyu hiçbir şey yememişsem ve önüme küçük iskender’den bir kitap ile bir porsiyon iskender koyarsan, yoğurt da var mı, diye sorarım.

FacebookTwitter
FacebookTwitter