Agit Destan şiirinde tanrıyı aramak… Ayfer Karakaş Agit Destan Söyleşisi

FacebookTwitter
  1. Öncelikle “rabbime sms” in yolu açık olsun. Başarılar diliyorum. Yolun henüz başında bir şair olarak şiirden, edebiyattan neler bekliyorsun?

İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Tezer Özlü, bir röportajında: ‘’Neden edebiyat?’’ sorusuna, ‘’Yeryüzüne dayanabilmek için.’’ cevabını verir. Bu röportaj yine Yeryüzüne Dayanabilmek İçin isimli kitapta geçmektedir. Benim de edebiyattan beklentim Tezer Özlü ile aynı. Dünya çok da pırıl pırıl, masum bir yer değil. İnsan hem kendi kişisel acılarına hem de toplumsal acılara maruz kaldığında bir şekilde bunlarla baş etmek zorunda kalıyor. Her insanın baş etme mekanizması farklı çalışır elbette. Ben edebiyata sığınıyorum. Bazen yazarak bazen okuyarak… Edebiyatın beni dünya telaşından, dünya sancısından bir parça uzaklaştırmasını beklerim.

Şiirlerimin okunması da bu sağaltımın bir parçası sayılır. rabbime sms, ağır bir kitap. Bu ağırlığı var eden duyguları taşımak epey bir yorucu. Bu duygularla belki tek başıma mücadele edemezdim ama duygularımı okurlarımla paylaşmak bana bu ağırlığı taşımada kolaylık sağlıyor. Bu da bir diğer beklentim diyebilirim.

2-Şiirin yanı sıra tiyatro ile de ilgileniyorsun. Bu, seni çok yönlü yapması açısından önemli bir nokta…  Tiyatrodan şiirinde nasıl faydalanıyorsun? Tiyatro şiirini besliyor mu? Biraz bahseder misin?

Evet, yaklaşık on beş yıldır –ki bu ömrümün yarısı eder- aktif bir şekilde tiyatronun içindeyim. Tiyatronun özü şiirdir, şiirin yüksek sesle söylenmesidir. İlk trajedi oyunlarına baktığımızda da bunu görürüz. Karakterler şiirle ifade ederler kendilerini. Günümüzde tiyatro metinleri daha çok düzyazı şeklinde olsa da şiirsel özü her oyunda mutlaka görebilirsiniz. İşte, on beş yıl boyunca bu özle beslenmem elbette şiirimi geliştirmiştir. Aslında ben bu gelişimin karşılıklı olduğunu düşünüyorum. Şiir tiyatroyu, tiyatro şiiri besler. rabbime sms’in bazı dizelerinde tiyatral havayı kolaylıkla sezinleyebilirsiniz. Bir oyuncunun tiratlarına benzer bu dizeler. Sanki o tiratlara karşı oyuncu cevap verecek gibidir.

Oynadığımız oyunların metnini ben yazıyorum ve her oyunumun içinde mutlaka bir şarkı veya şiir oluyor. Bunu siz sorunca fark ettim. Hâl böyle olunca daha çok şiir denemesi yapmış, o şiirlerin provalarda yüzlerce kez seslendirilmesini dinlemiş oluyorum. Bu da elbette şiirimi besliyor.

3-“rabbime sms- oku” şiiriyle başlıyorsun. Şiirin atıf yaptığı şeyler bir yana şiir boyu da birçok toplumsal meseleye şiirini bulaştırmışsın. Estetik kaygın yok, biçim kaygın yok… Bu anlaşılıyor. Şiirin toplumsallığa bulaşması sakıncalı mıdır? Ne dersin?

Evet. ‘’Oku’’, Cebrail’in getirdiği ilk emir, ilk sözcüktür. Bu emirde Rab, kullarından evreni ve evreni yaratanı okumamızı istiyor. Benim bu başlığı seçmemdeki sebep bu emre bir gönderme yapmak. Yani ‘’Rabbim, sen de beni, insanlığı oku, bak ne hâldeyiz.’’ şeklinde bir yakarış. Rabbe –ki o her şeyi zaten bilir- gösterilen bu insanî sancıların okurlarca da görülmesini istedim. ‘’Oku’’ başlığının ikinci sıradaki ama asıl muhatabı okurlardır.

Bence şiir tek başına estetik bir olgudur, biçime ve düzene ihtiyacı yoktur. Bir kadının saçları gibi, dağınıkken de güzeldir şiir. Benim hiçbir zaman ortalığı toplama gibi bir derdim olmadı. Ben bunun şiirin ruhuna da aykırı olduğunu düşünüyorum. Vezne veya kafiyeye uyacak diye bazı kelime işçiliği yapmak şiirin spontanitesine zarar verir ve asıl duygu o işçilik arasında sıkışıp kalır. Şiirlerimde kendiliğinden var olan bir ahenk ve uyum var. Bu, bir meczubun cezbe hâlindeki sayıklamalarına benziyor. Zorlama bir düzen çabası yok ama zihni yormayan bir akış var.

Toplum, insanların bir araya gelmesiyle meydana gelir. Yani en nihayetinde insan vardır ve ben de bir insanım. Toplumun bir parçasıyım. Toplumu toplum yapan bir öğeyim. Bu da toplumun beni etkilemesini, benim toplumu etkilememi kaçınılmaz kılıyor. Ben şiirlerimde özellikle toplumsal bir mesaj verme çabasına girmedim hiçbir zaman. Ama dediğim gibi toplumdan da tamamen bağımsız kalmam söz konusu değil. Bir şekilde konu oraya gelmek zorunda kalıyor.

4-Bu kitapla rahatsız edeceğin bir kesimin varlığı aşikâr. İki kutuplu Türkiye’deyiz. Her iki kutbu da düşünecek olursak kitabınla ilgili geri dönüşler nasıl? Anlatır mısın?

Kitabım özü itibariyle iki kutbu da incitecek hiçbir ifade içermiyor fakat ilk bakışta muhafazakâr kesimin tepkisini çekebiliyor. Ki bu açıdan ilk tepki de ailemden geldi. Kitabımı şathiye olarak değerlendirenler de oluyor ama hiçbir şiirim asla şathiye değil.

İlk tepki kitabın ismine geliyor. ‘’İnsan Allah’la mesajlaşır mı?’’ Bu çok sığ, çok basit bir tepki. Şiirin imgesel dünyasına bir kere bire ayak basmamış insanların tepkisi oluyor bu. Ki kitaptaki bir şiirimde bu olası tepkiye cevap vermiştim.

‘’ürpererek hâşâ diyorlar
seninle ne zaman konuşsam.
beni sana havale ediyorlar;
seninle konuşarak.’’

 

Ben şiirlerimi özellikle Müslümanlar, deistler, ateistler veya bir inanca sahip bir grup için yazmadım. Buna gerek de yoktur. Kitabım dinî bir kitap değildir. Öncelikle bu bilinçle okunması gerekir.

Kitap dosyamı yayınevine göndermeden önce birçok arkadaşım beni yanlış anlaşılabileceğim konusunda uyardılar. Fakat beni yanlış anlayacak grup zaten şiirle, edebiyatla işi olmayan gruptur. Bu grubun beni yanlış veya doğru anlamasının benim için bir önemi yok. Benim şiirlerimi daha çok muhafazakâr, mütedeyyin insanlar takdir ediyor ki zaten şiirde geçen birçok kavramı anlayabilmek için de dinî literatüre az çok hâkim olmak gerekiyor.

5-Kitapta yeterince işlemişsin aslında. Tanrıyı karşında bulsan, ona tekrar “dünyayı yavaşlat rabbim” demelisin. Bu konuda neler söylemek istersin?

Evet. Dünyadayız ve dünyada hayat her türlü telaşı ve karmaşasıyla son sürat akıyor. İnsanın bu kaos ortamında kendini ve evreni daha net duyabilmek, görebilmek için zamanın biraz yavaşlamasını diliyorum. İnsan yalnızca ‘’şimdi’’de yaşayan bir canlı değil. Geçmiş ve geleceği de sırtında taşır o. Bu hızda, bu yükle koşmak yorucu olabiliyor. Elbette dünya yavaşlamayacak ama insan kendi dünyasını yavaşlatabilir, soluk almak için kendi göğsüne bir pencere açabilir. Bunun için de dünya telaşından, geçmiş ve gelecek kaygılarından bir parça uzaklaşabilmek gerek; hayatın baş döndüren hızına inat.

6-Dijital bir çağdayız. E-kitaplar, e-dergiler, e-gazeteler… Tanrıya “sms” fikrini sevdim. Şiire dönüştürme gayretin anlaşılır bir olgu. Sende tanrıya “sms” fikrini uyandıran gerekçeleri merak ediyorum. Bahseder misin?

SMS, biraz bireyselliği ve gizliliği çağrıştırıyor. SMS, genellikle tek bir kanaldan tek bir alıcıya gönderilen bir ileti. Burada Rab ile yaratılan arasındaki gizlilik ve biricikliği hissettirmek istediğim için bu kelimeyi seçtim. Ve SMS, biten bir şey. Tıpkı ömrün sınırlılığı gibi… Kitaptaki son şiirde de bundan bahsediyorum. Yaşam sürdükçe bu iletişim de sürecek.  Yeter ki evrende bize gösterilen gizli veya açık mesajları ‘’görüldü’’de bırakmayalım.

7-Bu kitaba tanrıdan bir yanıt gelse şiir formunda olması gerekir, kanımca. Varsayalım… Sana ne desin isterdin? Şiir biraz da hayal etmek…

Kitabımın iki ana başlığı var: Rabbime SMS ve Rabbimden SMS. Aslında kitapta birkaç yerde cevap alıyorum. Fakat bu cevapların hepsi benim zihnimdeki Tanrı formatından gelmiyor. Bazıları içinde bulunduğumuz toplumun, kolektif bilinçaltının cevapları. Tanrı cevap verir mi? Evet verir. Bunu birçok kanal aracılığıyla yapar. Mesela insanın kaderinde saklı mucizelerden, mutluluklardan bahseder kitabında. Buradan yola çıkarak benim bir sitemime ‘’Bi’ dur.’’ Diyebilir. Yani, ‘’Biraz dur, bekle, mucizene ulaşacaksın.’’ diyebilir. İlla aynı cümleleri kullanmak zorunda değildir. Ben de bu şekilde ulaştığım cevapları kitabıma yazdım.

Evet, Tanrı şiirsel konuşur. Hatta kitabımdaki bir şiirimde tanrıyla ikimizin sözlerinin şiirsel olduğunu ama ikimizin de şair olmadığını söylüyorum. Kitaba tanrının cevabını okurlar aracılığıyla vereceğine inanıyorum. Bu nedenle bu cevabı biraz bekleyeceğiz gibi görünüyor.

FacebookTwitter
FacebookTwitter