A. GALİP ŞİİRİ: Aşk Oluş Halleri – Cemal Atay Genç

FacebookTwitter

A Galip şiirini tek cümleyle özetlersek: aşk oluş halinin şiirsel bir biçimde yazıya dökülmesidir diyebiliriz. Peki nedir aşk oluş? Aşkın, varoluşun temel dayanağı olması, varlığın aşk ile vücut bulmasıdır. Ölüme yok oluş karşı bir direnç kaynağı, yaşamı yaşanılır kılan mihenk taşıdır aşk oluş. Şairin söylediği gibi: “ Dünyaya anlam veren en büyük direniştir aşk “

Aşk oluş hallerini A Galip’in ilk iki kitabı olan Müntehir Aşklar ve Müteakip Aşklar üzerinden okumaya çalışacağım.

A Galip şirinde aşkın bellekteki yansımasından iki farklı duygu durumu ve aşkın iki farklı yüzü ortaya çıkmaktadır. Spinozacı terimlerle ifade edersek; yaşanan olumlu duygu ve zihin durumlarını sevinç, yaşanan olumsuz duygu durumlarını keder olarak tanımlayacağım. Aşk bu iki duygu arsında yaşanan bir gel gittir. Sevincin fazla yaşanıldığı ilişkileri biz büyük aşk, kederin yoğun yaşandığı ilişkileri de hayal kırıklığı olarak adlandırırız. Aşkın doğası gereği bu iki duygu durumu iç içe geçmiştir. A Galip şiirinin farkı burada ortaya çıkmakta, bu iki duygu birbirine karışmaktan çok ayrımlaşmaktadır. Şair sevgi ve nefret duygularını en uç durumlarda yaşamakta ve dile getirmektedir. Önce büyük aşk şiirlerine bakalım.

 

Aşkı Kovduk

“ Bir şiir gibi ansızın çıkageldin “

“ Ve bütün kahramanlar gibi yalnızdı

Bunu gözlerinden okudum”

“ Hiç yaklaşmadığımız kadar yaklaştığımız aşkı

Bir kez daha kovduk”

Aşka Rehin Kalbim

“ Seni arıyordum bu şiirde kendimi buldum

Yine aşk dilenen ve hep kovulan kendimi”

“ Bu aşkı gözlerine gömdüm gecede son kez ağladım “

“ Mutlu Aşk Yoktur’a değil

Hadi Aşk Yoktur yalanına inandır beni “

Adın

“ Aşk denilince adın düşmez oluyor dilimden

Bir acem kürdi makama uyanıyor gözlerim “

Gidişin

“ Gittin ve zaman yakmaya durdu ruhumu

Dal kırıldı gül kurudu işte

Gerisi şiire biriken acısı ömrümün “

Ku

“ Aşka gizlenir belki de kendimizden kaçardık “

 

Aşk diye bir şey var

“ Ölüm gerçeği karşısında

Yaşamak denilince dirençli tutan

Aşk diye bir şey var “

Hayal kırıklıklarının, kederin yoğun olduğu bölümlere geçmeden önce şairin yaşadığı duygu ve zihin durumlarını daha iyi anlamak için Spinoza’yı yardıma çağıralım.

“ İnsan şimdide yaşanan bir şeyin hayalini kurup sevinç ya da keder duyabildiği gibi, geçmişte

yaşanan ya da gelecekte yaşanacak olan bir şeyin hayalini kurarak da sevinç ya da keder

duyabilir.” ( sy: 171 )

“ Genelde bize keder veren bir nesnedeki bir özelliğin bize genelde aynı yoğunlukta sevinç veren

bir nesneye benzediğini hayal edersek bu başka nesneden aynı şekilde nefret ederiz ve

ve aynı zamanda onu severiz.

Kanıtlama : Çünkü söz konusu nesne kendiliğinden nefret nedenidir ve biz bunu nefret

duygusuyla hayal ettikçe, ondan nefret ederiz; ama bu nesnenin bizde aynı ölçüde sevinç

uyandıran başka bir nesneye benzediğini hayal ettikçe bu başka nesneye karşı aynı yoğunlukta

bir sevgi besleriz. Bu yüzden biz aynı anda hem nefret hem de sevgi besleriz.

Not : Birbirine aykırı iki duygudan kaynaklanan zihnin bu durumuna zihinsel dalgalanma denir

ve duygularla ilişkisi hayal gücüyle ilişkisine benzer.“

Spinoza’nın nesne olarak tanımladığı sözcüğün yerine, aşk nesnesi, aşık olduğumuz kişi / özne  sözcüklerini koyarsak ; A Galip şiirindeki sevgi ve nefret ilişkisini daha iyi anlayabiliriz. Spinoza!ya göre aşk nenesini sevmediğimiz özelliklerini hayal ettiğimizde bizde nefret duygusu uyanmakta, aynı şekilde sevdiğimiz özellikleri de bizde sevinç duygusunu uyandırmaktadır. Aşk oluş sürecinde hem sevgi hem nefret duygularının iç içe geçmesini Spinoza zihinsel dalgalanma olarak tanımlamaktadır. A Galip şiirindeki aşık özne zihinsel bir dalgalanma mı yaşamaktadır? Yazının başında belirtiğim gibi yer yer zihinsel dalgalanmalar görülse de şiirlerde bu iki duygu durumu kesişmekten çok ayrımlaşmaktadır.

Şimdi de hayal kırıklıkları şiirlerine bakalım.

 

Lanetli  O Kadının 1

 

Serseri yüreğimden seni söküp

Alacak neşter diye dilendim hekimlere “

Lanetli O Kadının 2

“ Şu üşümem geçsin bir eşarpınla yaralarımı bağlayacağım

Platoyu dağıtıp sol anahtarını kalbine saplayacağım “

Gazel

“ Aşk muştusu sanmıştım Hera okçusuydu gözlerin

Şimdi tanıdım Azrail’in bekçiydi gözlerin “

Hadi Git

“Ya “ giderken beni öldürmediğine kimi inandıracaksın “

Doyma Yaşına

“ Tahitili kadın bildim masumiyet yükledim sana

Söz çürüyeceksin tıpkı ben gibisin çünkü “

“ Gayri doy gözlerim o doymasın yaşına “

 

Sevilen nesnenin çürümesini, daha fazla yaşamamasını, onun ölmesini isteyecek kadar yoğun bir öfke durumunu dile getiriyor bu dizeler.  Bu durumun zihin dalgalanması olmadığını söylemiştim, peki şair duygularını abartmış, şiirin coşkusuna kendini kaptırmış olabilir m? Spinoza zihinsel dalgalanmanın duygularla ilişkisini hayal gücüyle ilişkisine benzetmekteydi. Hayal gücü yaratıcılık sürecinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Sanatçının, gündelik gerçekliğin dışına çıkabilmesinin, dünyayı farklı bir gözle algılamasının ve bu durumu sanat eserine dönüştürmesinin temel taşıdır hayal gücü. Şöyle bir sonuca  varabilir miyiz; Şair zihinsel bulanıklık durumundan hayal gücünün gücüyle çıkmaktadır. Erken bir çıkarsama olur. Başka bir soru soralım bu iki duygu durumunun dışına çıkabilme, aşk oluş halini başka türlü yaşama olanağı yok mudur? Sevgi ve nefretin, sevinç ve kederin akıntısında sürüklenen bir nesne midir aşık?  Cevapları şiirde arayalım.

Sürçü Lisan

“ Ahir zaman piri sussun diyor babam

Sen konuş ey oğul

Yaşlanıyorsun

Bundandır diyorum tutuşması külün

Ateşte denedim sabrımı “

Övüncüm Lekeli

“ Toprak sarmasın çürüyen yaprağı

Bir tas su yeter lekesiz kılmayı gövdemi “

Sırtında Mühür

“Kendi sesinden azade zamana muhtaç kalbim

Göz konuşur, dil susar diyor derviş, omuzlar yüküm

Mülk yok, giz kalmadı aşkta, fetva aranmaz

Kefen olmaz acıdan, akibeti efkar etmek boşuna

Mihman odur, tane tane alev solur

Engel kendisidir kişinin, kaynar taşar durulur

Külün kalsın, aşka çırağsın ey kalbim”

Çeribaşının son baladı

“ Öfkeni şiire akıt aşkı yüklesin hayat “

 

Sevgi ve nefret duygularının dışına çıkabilmek, aşkı farklı bir boyutta yaşayabilmek mümkün mü? Son dizelerde kalp imgesiyle tanımlanan bir derviş dinginliği durumu ortaya çıkmakta, bir tür aşkınlık hali görünmektedir. Sanatın, şiirin kişiyi arındırma, sevgi ve nefreti duygularının dışına, ötesine  çıkarabilme gücü var mıdır? Yoksa aşk üzerine ne söylersek söyleyelim o hep tanımsız, tarifsiz mi kalacaktır? Son sözü şiire bırakalım.

 

“ Aşk

Tarihin karanlık bir boyutu, insanın en aydınlık hali

Gibi bir dilemmadır.”

 

Referanslar:

  1. Galip, Dehliz, Toplu Şiirler, Kaos Çocuk Parkı Yayınları, Ankara, 2019
  2. Spinoza, Etika, Çev: Ç. Dürüşkan, Kabalcı Yayınları, İstanbıl, 2011

 

FacebookTwitter
FacebookTwitter