-inanç nerede başlar, yanılgı nerede?
nereye çekilir ince çizgi, gerçek nerede?-
yer sarsılıyor, gökyüzü titriyor, değişiyor su’yun rengi
ağaçlarla konuşuyorum, taşlarla, kuşlarla…
kitlesel direnişin ortasında elimde bir meşale:
kırmızı bez ciltli kitap -yaşam ritüeli-
(psikolojik değil, sosyolojik otopsi)
denize bakıyor odamın penceresi
kasırganın alaycı sözleri alıp götürüyor sesimi ötelere
kökleri dallarından yere uzayan ağaç gibiyim
kıyıya vuran balinanın gözlerinde yürüyorum büyük eve
bahçede kullanılmayan mangal paslı
parmaklarımla dokunduğum hayatın kabuğu yaralı
yanımda annem olmayan kadın
sağda solda gürültücü komşular habersiz olan bitenden
dört döndükleri kendi eksenleri, günah çıkarma ritüeli
kollarımda uzuyor dişlediğim kazağımın ipleri
kapı aralığında tanımadığım yüzler haykırıyorlar:
“elindeki kitabı bırak, sen gidiyorsun, biz kalıyoruz.”
alev topu patlıyor içimde, ne varsa benden kalan dağılıyor
su alıp götürüyor her şeyi… her şey pa-ram-par-ça
göğün yüzünde boşluk, üstüme çöken karanlık
ağzımın içinde zakkum tadı, kustuğum çakıl taşı
gölgesine uzandığım ağacın köklerinden
fısıltılarını duyuyorum beni doğuranın:
-biz, kuşları dinliyoruz. gizemli ölüm, sonsuz hayat- diyor.
(ölüler konuşamaz ki… ne bir tanık var ne kurtulan ölü)
sesime iliklenen isyan rozeti:
“neden ki bu amaçsız yaratılış, yok olacaksa bir gün yaratılmış.” 1
elimde kırmızı bez ciltli kitap ipucu yaşamın
evrensel olanla acı veren birleşiyor usumda
sayfayı çevirirken bir hayali trene biniyorum
mutfakta kabaran hamuru bırakarak…
1 Jostein Gaarder.